İletişim
Writer

Prof. Dr. Muhsin HAZAR

Aşık OyunuÇevir

Aşık; inek, at, eşek geyik, katır, manda vb. birçok hayvanın arka bacağının diz ekleminde bulunan bir kemiğin adıdır. Özellikle keçi, koyun, ceylan, karaca gibi küçük baş hayvanların aşık kemikleri, aşık oyunu için daha makbuldür. Aynı zamanda insanın topuk kemiğine de aşık kemiği (Latince karşılığı “talus”tur) denilmektedir.

Tarihi kaynaklar incelendiğinde; birçok toplum ve kültürde gerek insan gerekse hayvan kemikleri ile ilgili çeşitli inanç ve ritüellerin çokça yer aldığı görülmektedir. Özellikle aşık kemiğinin kimi zaman tanrı ile iletişim kurmada, kötü ruhlardan korunmada, hasta insanlara şifa aramada, gelecekle ilgili kararların alınmasında, talihin-şansın göstergesi olmasında ve çoğu zamanda önemli bir eğlence aracı olarak kullanılmasında temel araç olarak toplumların kültürlerinde önemli bir yere sahip olduğu bilinmektedir (Elçin, 1987; Turan, 1991; Aşkun, 2006; And, 2007; Sümbüllü, 2015; Şahin, 2016).

Kaşgarlı Mahmut tarafından kaleme alınan Divan-ü Lügat-it-Türk’te, "aşık" kelimesi şöyle ifade edilmektedir; "aş- : aşmak / aşu - : koşmak, aşmak / aşuk - : insanın aşığı, topuğu, topuk kemiği¨ (Atalay, 1999: 44). Elçin (1987) "aşık" kelimesinin Türk dünyasında bazı lehçelere göre biraz farklılaştığını belirtmektedir. Örneğin; Türkmenler "aşşık", Özbekler, Tatarlar, Karakalpaklar, Nogaylar, Kazaklar "aşık", Kırgızlar ise "cüko" kelimelerini kullanmaktadırlar.

"Tarihin çeşitli safhalarında, Orta Asya’dan Anadolu’ya doğru yayılarak, muhtelif coğrafi bölgelerde yer tutup yerleşen Türk boy, oymak ve aşiretlerinde müşterek olan ve günümüzde dahi varlığı muhafaza edilen millî oyunlarımızdan biri de "Aşık kemiği oyunu" dur" (Turan, 1991: 1). Hayvancılıkla geçimlerini sağlayan Türk toplulukları arasında aşık oyunu sevilerek oynanmıştır (Özdemir, 2006: 18). Nurmuhammedov (1987), aşık oyununun tarihinden bahsederken; bu oyunun çok eski zamanlarda göçebe ve yarı göçebe Türkler tarafından oynandığından ve bu oyunun yüzyılları içine alan bir tarihi barındırdığından söz etmektedir.

Tarihi Şamanizme ve hatta daha eskiye dayanmakla birlikte geçmişten günümüze bütün Türk dünyasında varlığını korumayı başarabilmiş olan aşık oyunu, Asya’dan Anadolu’ya tarihin farklı dönemlerinde göç eden Türk boylarının beraberlerinde taşıdıkları önemli bir kültür mirasıdır. Özdemir (2006), geçimlerini hayvancılıkla sağlayan birçok toplumda olduğu gibi Türk topluluklarının da tipik bir şekilde hayvan kemiklerini oyun aracı olarak kullandıklarını ve bu duruma en iyi örnek teşkil eden oyunun da aşık oyunu olduğunu ifade etmektedir.

Bugünkü bilgimize göre en eski vesika, Neolitik Çağı’na milattan önce (7000-5000) yıllarına aittir. Kültür ve Turizm Bakanlığı Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde Geç Hitit döneminde, Kral Araras ve ailesini tasvir eden bir kabartmanın sol köşesinde aşık oynayan çocuklar görülmektedir (Orta salon, nu:7-b vitrin). Ayrıca Çatalhöyük kazılarında da aşık bulunmuştur (Elçin, 1987: 121).

Türkler arasında aşık oyununun yaygınlığını gösteren âdet ve ananeler ile deyimler de bulunmaktadır. Orta Asya Türklerindeki evlat edinme merasimi sırasında evlat edinilecek çocuğa yaşlı bir kişinin sunduğu boz koyunun (bozkaska adlı alnında işaret bulunan koyun) aşıklı etini yedirmek, Anadolu’da Hayderi ve Kalenderi dervişlerinin boyunlarına, şamanların ruhlar dünyasında bulunduğunu hayal ettikleri varlıkların sembolleri olan eşyaları tören giysilerine takma adetinin bir devamı olarak, "Tak-ı Haydari" denilen ve boyalı aşıkların bir ipe dizilmesiyle elde edilen kolyeler takmaları, yakın tarihlere kadar Diyarbakır ve Mardin çevresinde kadınların süslenmek amacıyla boyunlarına aşık kemiği takmaları ve nazara karşı çocukların omuzlarına aşık kemiği takılması (Polatlı, Akdağmadeni) gibi âdet ve ananeler, aşığın Türklerin yaşamındaki önemini ortaya koymaktadır. Yine Türkler arasında "aşığı bey oturmak; aşığı cuk oturmak; aşık atamamak; aşık atmak" gibi deyimler, ifadeyi güçlendirmek amacıyla kullanılmaktadır (Özdemir, 2006: 327-328).

Tarihi kaynaklar incelendiğinde aşık oyununa "Dede Korkut Hikâyeleri’nde de rastlamak mümkündür. Oğuz beylerinden Salur Kazan Han, bir savaşta düşmana esir düşer ve Salur Han’ı esir alan düşman hükümdarı, serbest kalması karşılığında Salur Han’ın kendisini övüp, Oğuz’u aşağılamasını ister. Kopuz eşliğinde söylediği beyitlerle bunun tam tersini yapan Salur Han’ın, söylediği beyitlerden birinde aşık oyununun şöyle yer aldığını görmekteyiz:

"Sağa sola çırpınıp durur yüzgeçleri,

Su kıyısında takla atar ördekleri.

"Tanrı benim!" diye su kıyısında bağrışır asileri.

Altın aşık oynar Sancıda’nın beyleri¨ (Elal, 2012: 36).

Yine "Dede Korkut Hikâyeleri’nin bir diğerinde; Oğuz beylerinden Bayındır Han’ın her yıl Oğuz beylerini ağırladığı ve çeşitli gösterilerin yapıldığı şölenlerden birinde, güreştirmek için bir boğa ve bir buğra (erkek deve)’yı getirip meydana bıraktıkları ve Oğuz beylerinden Dirse Han’ın oğlunun (Boğaç Han) boğayla olan mücadelesi anlatılmaktadır: "Dirse Han’nın oğlu, üç arkadaşıyla alanda aşık oynuyordu. Boğayı bırakınca, çocuklara kaç dediler. Aşık oynadığı üç oğlan kaçtı. Dirse Han’ın oğlancığı kaçmadı ..." (Elal, 2012: 206).

Türk boyları arasında, aşık kemiği ile fal açmak adeti de vardır. Nogay’ların Edige destanında bunu açıkça görüyoruz: "Edige ve arkadaşları Alp Kabardin’ i takip edip etmemenin hangisinin hayırlı olacağını öğrenmek için davul üzerine aşık atar ‘alçı düşerse Alp Kabardin’in arkasından kovacağız’ diye and içtiler. Aşık ‘alçı’ düştü." (Turan, 1991:2).

Merhum Prof. Dr. Abdülkadir İnan, Semerkant’daki Özbek Türklerinden şu hikâyeyi dinlediğini söyler: "Saybek Han Semerkant şehrini kuşatırken karargahını kurup Semerkant’a kat’i hücuma hazırlanırken davul getirtti ve eline aşık alıp:

‘Çek düşse de Babırga

Dağ düşse de Babırga

Semerkant’ı men alsam

Oma düşsün davulga’ diye davul üzerine aşık attı" (Turan, 1991: 2).

And (2007), aşık oyununun Anadolu’nun birçok bölgesinde farklı şekillerde oynanmaya devam ettiğini ifade etmiştir. Oynanan bazı şans oyunlarında "zar" işlevi gören "aşık", nişan almak ve beceriye dayalı atış-vuruş gibi aktiviteler içeren oyunlarda da kullanılmaktadır. Aşık oyununun Anadolu’da yaygın olmasıyla birlikte "aşık"ın farklı yüzlerini ifade etmek için farklı yörelerde birçok terim kullanılmaktadır. Bu terimler:

1. Çukur göbek yüzüne: aç, çiğ, kahya, tök

2. Çik’in arkasındaki yumru yüze: bey, çöl, tok, tök, tüğ

3. Üzeri S biçiminde oyuklu ve çıkıntılı olan yüze: alçı, çik, kazak, kel ali, mire, say, şek

4. Say’ın karşısındaki düzce yüze: bal, bali, doğ, doğa, kıt, kör, mire, şek, tala, tohani, zığa

5. İki boynuzlu gibi olan keskin tepesine: umma, konga

6. Umma’ nın karşısındaki yuvarlağımsı tepenin oyuğuna: oma denilmektedir.

Turan (1991), aşık kemiğinin dört yüzünün de ayrı ayrı değeri ve isimleri olduğunu, isimlerin bölgeden bölgeye farklılık gösterdiğini belirtmektedir. "Aşık’ın daha enli olan iki yüzünden çukur olan taraf "aç", "çik", "çuk", bunun tümsek olan karşı tarafı "tok", "tök", dar ve düzce olan diğer iki yüzünden kenarı hafifçe kalkık, ortası çukurca olan tarafı "bey", "say", "kazak", "kallek", " kel-ali", bunun kenarsız düz olan karşı tarafı da " kıt", " tokan", "dalak" adlarını alır". Aşık’ın değer durumları ise değer sırasına göre: bey, kıt, aç, tok olarak sıralanmaktadır.

Aşıkları, oyuncular ikiye ayırmaktadırlar. Sıraya, diziye dahil olanlar adi aşıklardır. Bunlara "döbület" adı verilir (Erzurum-Şenkaya-Yoğurtçular Köyü). Oyunda atış sırasında mühim rol oynayan baş aşığa ise "enek" derler. "Enek", "Saka" veya "Şaka" ise (Ankara-Haymana-Söğüt tepe ve Soğulca Köyleri; Polatlı) ağırlaştırılmak maksadı ile içine kurşun, zift veya balmumu yerleştirilen aşıktır. Doğu Türkistan Kazakları buna "han" diğerlerine ise " Han’ın kara koyunu" adını vermektedirler. Sivas’ta ise "han" veya "enek"e aynı zamanda "kurşunba" derler (Elçin, 1987: 98).

Aşık oyununda kemikler iki sınıflamaya tabi tutulurlar. Bu sınıflamaya göre oyuncunun atış-vuruş taşı olarak kullandığı, genellikle içine eritilmiş kurşun veya ziftin döküldüğü ve nispeten daha büyük ve ağır olan aşık kemiğine bazı bölgelerde yaygın olarak (Kars, Ağrı, Erzurum, Iğdır, Sivas, Kayseri...) “eneke-enek-enik”, bazı bölgelerde ise (Kahraman Maraş, Konya, Kırşehir, Adana, Niğde…) “han, atmer, damaç, saka, şaka, kurşunba” denilmekle birlikte daha çok “eneke-enek” ismi kullanılmaktadır (And, 2007: 128, Sümbüllü, 2015: 56). Diğer aşık kemikleri ise yere dizilen ve “eneke” ye göre nispeten daha küçük olan kemiklerdir ki bu kemiklere ise yaygın olarak ¨honek-döbület” denilmekle birlikte bazı bölgelerde (Ağrı, Kars, Erzurum) “gıda” denilmektedir.

Türk Dil Kurumu (TDK), “eke” kelimesinin anlamını sıfat ve isim olarak iki ayrı şekilde tanımlamaktadır. Bu tanımlamaya göre sıfat olarak eke; “büyük, yetişkin, yaşlı, kart” anlamında tanımlanırken, isim olarak; “Yaşı küçük olduğu hâlde sözleri ve davranışları büyükmüş gibi olan çocuk” olarak tanımlanmaktadır. Türk Dil Kurumu Genel Türkçe Sözlüğüne göre (http://www.tdk.gov.tr), Türkçede bazı zarflar, sıfatların başına gelerek kelimenin niteliğini vurgulamada-pekiştirmede kullanılmaktadır. “en” zarfı-kelimesi ise sıfatların başında kullanıldığında sıfatın üstün derecede olduğunu gösterir. Örneğin “en sağlam, en güçlü, en iyi” gibi. Türkçe dil yapısındaki bu kuraldan yola çıkarak bir değerlendirme yapılacak olursa; aşık oyununda oyuncunun kullandığı atış-vuruş kemiğinin diğer aşık kemiklerine göre büyüklük, ağırlık ve ergonomik olarak üstünlüğünü ifade edecek şekilde “en-eke” olarak isimlendirilmiş olması “eneke” nin manasını ortaya koymaktadır.

Ağrılı Karakalpaklar da daha büyük ve düzgün aşık, atış taşı olarak seçilir ve buna "eneke" denir. "Eneke"nin daha sağlam olması ve renginin değişmesi (krem rengi) için, içinde soğan kabuğu bulunan suda kaynatılır. Daha sonra eneke’nin ağırlığını arttırmak için içine kurşun dökülür. Eneke’ye göre daha küçük daha az kıymetli olan ve diziye (yere) konulan aşıklara ise "gıda" denir."

¨Aşık atmanın çeşitli bölgelere göre kuralları vardır. Balıkesir, Sinop ve Erzurum dolaylarında aşık "kıt" ve "say" yüzlerinin başuçlarından, baş ve şahadet parmakları ile tutularak atılır. Gaziantep’te aşığı sağ eli ile atan sağaşık, sol eli ile atan sol aşık kullanır. Aşık "kıt" yüzü üste, "say" yüzü alta gelmek üzere geniş yuvarlağımsı tepesine yakın olan yerleri baş ve şahadet parmaklarının uçları arasında sıkıştırılarak fırlatılır" (And, 2003: 245).

Aşık Oyunu İle İlgili Terimler

Aşık: Koyun ve keçi gibi hayvanların arka bacaklarında alt ve üst bacak bölümlerinin birleştiği eklem bölgesinde bulunan ve eklem hareketliliğini sağlayan bir kemik parçasıdır. Sağ bacaktan çıkan aşık kemiğine "Sağ aşık", sol bacaktan çıkan aşık kemiğine "Sol aşık" denir.

Eneke: Aşık kemikleri arasında daha büyük ve daha düzgün şekilli olan ve oyuncunun oyun sırasında atış yapmak için kullandığı aşık kemiğidir.

Gıda: Aşık kemikleri arasında eneke’den daha küçük ve oyuncuya göre daha az kıymetli olan ve oyun içinde yere dizilen aşık kemiğidir.

Gıda çemberi: Oyun alanı içinde gıda olarak adlandırılan aşıkların dizildiği dairedir. Yaklaşık 1.5 m çapındadır.

Ebe - Kale: Oyuncuların gıda çemberine atış yaptıkları çizgidir.

Elleşme: Oyuncuların oyun sırasında atış önceliklerinin belirlenmesi amacıyla, enekelerin bir oyuncunun elinde toplanarak ve yaklaşık yarım metre yukarıdan yere bırakılarak aşıkların pozisyon alması amacı ile yapılan atıştır. Bu atışta enekesi "Şek-Bey" ya da Çik-Tohan" gelen oyuncular öncelik sırası kazanmış olur.

Yudma: Bir oyuncunun diğer oyuncuları yenmesi anlamına gelmektedir.

Yuduzma: Yenilmek anlamına gelmektedir.

Fısa geçme: Oyuncunun enekesi ile gıdaya atış yaptığı sırada ıskalaması durumudur.

Çirtme: Enekenin başparmak ve işaret parmağı ile tutulup aşığın kendi ekseninde döndürülerek atılmasıdır.

Sulama: Eneke veya gıda’nın oyun kurallarına göre yerden yukarıya doğru yaklaşık yarım metre yükseğe atılarak yere düşüp duruş-pozisyon almasını sağlamak amacıyla yapılan atıştır.

Çul gelen: Oyun sırasında oyuncuların haricinde herhangi bir kişinin oyun alanındaki gıda’ları bir anda çalıp kaçmasıdır. Eğer gıda’ları çalan kişi yaklaşık 20 metre kaçabilir ve oyunculara yakalanmaz ise çaldığı gıda’lar o kişinin olur, yakalandığı taktirde gıda’lar yerine geri bırakılır. Bu nedenle oyuncular oyun esnasında bir taraftan da gıda’ları korumak zorundadır.

Aşık oyunları, Anadolu’da her yöreye özgü farklı oynanış şekillerine sahiptir. Bunun yanı sıra oyunun bir de yaygın bilinen bir oynanış şekli vardır. Bu oyuna çizgi oyunu denilmektedir. Çizgi oyunu, oyuncuların bireysel olarak yarıştığı, en az iki kişinin en çok altı kişinin katılımı ile oynanan bir "Aşık" oyunu türüdür. Oyuncular oyuna bir "Eneke" bir "Gıda" olmak üzere en az iki Aşık ile katılırlar. Oyun alanının uzunluğu 6 metre olup genişliği ise 4 metredir. Oyun alanının ortasına yaklaşık 1,5 metre çapında bir daire "Gıda Çemberi" çizilir ve bu daireye yaklaşık 2 metre mesafede ve zıt uçlarda olmak üzere iki "Ebe çizgisi" çizilir. Oyunun başlayabilmesi için oyunculardan her birinin çizilen daire içerisine "Gıda çemberi" 5 cm ara ile yan yana ve "Şek-Alçi (Kalkmış) " pozisyonunda birer tane "Gıda" dizmesi gerekir.

Oyun sırasında ebe çizgisinden atış önceliğinin belirlenmesi amacı ile "Elleşme" adı verilen bir uygulama yapılır. Bu uygulamada bir oyuncu bütün enekeleri avucunun içine alıp avucunun içinde salladıktan sonra yaklaşık yarım metre yükseklikten yere bırakır ve yere düşen enekelerin yerdeki duruş şekline göre (Şek-Alçi = Kalkma/Tok-Çik=Yatma) öncelik sırası belirlenmiş olur. Örneğin; dört kişilik bir oyunda elleşme atışında hangi oyuncunun enekesi Şek-Alçi (Kalkmış) pozisyonunda kalırsa o oyuncu atış önceliğini kazanmış olur. Tok-Çik (Yatmış) pozisyonundaki aşıklar tekrar elleşmeye girerler. Şayet atışta birden fazla eneke Şek-Alçi pozisyonunda durursa o enekeler arasında tekrar atış yapılır ve Şek-Alçi duran eneke öncelik sırasını kazanırken, diğer eneke ya da enekeler diğer yarışmacıların enekeleri ile tekrar elleşir ve son iki enekenin öncelik sırası belirleninceye kadar elleşme devam eder.

Elleşme’den sonra oyuncular atış sırasına göre ebe çizgisinin arkasından (Oyuncunun ayağı ebe çizgisini geçmeyecek şekilde) gıdaların olduğu daireye (gıda çemberi) gıdaları vurmak için enekeleri ile atış yaparlar. Burada amaç bir veya daha fazla gıdayı vurarak çemberin dışına çıkarmaktır. Eğer ilk oyuncu atış yapıp gıdayı çemberin dışına çıkarırsa tekrar bir atış yapma hakkı kazanır ve bu atışı dairenin dışından ve istediği noktadan yapar. Oyuncu gıdaları çemberden çıkarabildiği sürece atışa devam eder. Ancak gıdayı çıkaramaz ya da fısa atarsa (ıskalama) atış sırası bir sonraki oyuncuya geçer ve bu oyuncu atışını ebeden değil, gıda çemberinin dışından ve istediği herhangi bir noktadan istediği gıda’ya yapabilir. Bu oyuncu da gıda’ları gıda çemberinden dışarı çıkarabildiği sürece atışa devam eder. Sonraki oyuncular için de aynı kurallar geçerlidir.

Gıda’ya atış yapan oyuncu, vurduğu gıda’yı gıda çemberden çıkaramaz ve gıda tam olarak çemberin-çizginin üzerinde kalırsa buna "suya düşme" denir ve bu oyuncu enekesini sulama yoluna gider. Eneke, sulama atışında Şek veya Alçi gelirse bu oyuncu tekrar atış yapma hakkı kazanır ve oyuna devam eder. Eneke Tok veya Çik gelirse sıradaki oyuncu oyuna istediği yerden ve istediği gıda’ya atış yaparak devam eder.

Eğer ilk oyuncu ebe atışında gıda’yı vuramazsa sıra ikinci oyuncuya geçer, eğer o da vuramazsa sıra diğer oyunculara geçer ve oyun bu şekilde devam eder. Eğer ilk turda hiçbir oyuncu gıda vuramazsa ikinci tur ebe atışları yine aynı sıra ile diğer ebeden yapılır.

Bu oyunda dikkat edilmesi gereken önemli noktalar; ebe atışı sırasında ayağın ebe çizgisini geçmemesidir. Bir diğer önemli nokta ise, gıda çemberi etrafından atış yaparken ayağın çembere basmamasıdır. Bu kurallara uyulmadığı taktirde atışlar geçersiz sayılır. Bununla birlikte, oyun toprak ve buz zeminde oynanabilmektedir.

Aşık oyununun Çizgi Oyunu dışında bir başka yaygın oynanış şekli ise Kale Oyunu’dur. Kale oyunu, oyuncuların bireysel olarak yarıştığı, en az iki kişinin en çok altı kişinin katılımı ile oynanan bir "Aşık" oyunu türüdür. Oyuncular oyuna bir "Eneke" bir "Gıda" olmak üzere en az iki Aşık ile katılırlar. Oyun ebe atışlarının yapıldığı "Kale" olarak adlandırılan bir duvar ve bu duvara yaklaşık 3 metre mesafeye gıda’ların dizildiği toprak zeminde oynanır.

Bu Aşık oyunu türünde gıda’ların içine konulduğu herhangi bir çizgi-çember yoktur. Gıda’lar birbirine temas edecek şekilde ve "Şek veya Çik" pozisyonunda üst üste ya da yan yana toplu bir şekilde dizilir.

Oyuncuların "Kale-Ebe" den atış önceliklerinin belirlenmesi iki aşamada gerçekleşir. Birinci aşama oyuncuların, enekelerini kendi aralarında elleştirmesidir. Sonraki aşama ise elleşme atışlarında kazanılan öncelik sırasına göre oyuncuların "Kale" olarak adlandırılan duvarın dip noktasına doğru yaklaşık 3 metre mesafeden atış yapmasıdır. Bu atışlarda amaç, kaleye (duvara) en yakın noktaya enekeyi kondurmaktır yani düşürmektir. Böylece enekelerin kaleye yakınlık durumuna göre oyuncuların atış yapma önceliği belirlenmiş olur. Kale’ ye en yakın atışı yapan oyuncu ilk atışı yapma hakkına sahip olur.

Kale-ebe’den atış yapan oyuncuların öncelikli amacı gıda’ları vurarak bozmak-dağıtmaktır. Oyuncu, kale’den, enekesi ile yaptığı atışla gıda’yı vurursa ve dağılan-bozulan gıdalardan bir veya birden fazlası atış yapan oyuncunun enekesi ile aynı pozisyonda-duruşta kalırsa (şek-alçi-çik-tok) oyuncu enekesi ile aynı duruş-pozisyondaki gıda’yı alır. Eğer birden fazla gıda aynı pozisyonda ise sadece istediği bir tanesini alabilir ve oyuna enekenin düştüğü-kaldığı noktadan devam eder.

Oyuncu gıda'ları vurabildiği ve enekesi ile aynı pozisyona getirebildiği sürece ya da fıs-ıska atıncaya kadar oyun sürer. Eğer oyuncu fıs-ıska atarsa ya da vurduğu gıda’yı eneke’ si ile aynı pozisyona getiremezse, enekesi atıştan sonra düştüğü nokta neresi ise orada kalır ve atış yapma hakkı bir sonraki oyuncuya geçer.

Bir sonraki oyuncu, atışını ‘kale’den yapar ve amacı ‘gıda’ları ya da oyun alanı içinde bulunan bir önceki oyuncunun-oyuncuların enekesini vurmaktır. Kale’den atış yapan bu oyuncu atış esnasında "Aşığa enekeye, heç meç" diyerek enekesini atar ve bu atış ile rakip oyuncunun enekesini vurur ise vurulan oyuncu enekesini alarak oyundan çıkar. Ancak atış yapan oyuncu bu sözü söylemeden atış yaparsa ve enekesi ile rakip oyuncunun enekesini vursa bile bu vuruş geçerli sayılmaz çünkü atış ‘gıda’ya yapılmış sayılır. Atış yapan oyuncu eğer fıs-ıska atarsa bu oyuncunun enekesi de düştüğü noktada kalır ve bir sonraki oyuncu tarafından vurulma riski onun enekesi için de geçerli olur. Bu nedenle atış sırasında bu risk göz önüne alınarak bir atış stratejisi belirlemek gerekir.

Kale’den ya da oyun alanı içinden gıda veya enekelere atış yapan oyuncu fıs-ıska atar ya da vurduğu gıda’yı enekesi ile aynı pozisyona getiremez ise ve bu atış sonrasında enekesi "şek-çik" pozisyonunda durursa bu oyuncu bir atış yapma hakkı daha kazanmış olur ve oyuncu atışını yine istediği Aşık’a (gıda-eneke) yapar, eğer tekrar şek-çik gelirse aynı kural tekrar eder. (Ancak atış yapan oyuncunun enekesi şek-çik gelmezse, atış sırası sonraki oyuncuya geçer). Bütün atışlarda (ister kaleden ister oyun alanından ve ister gıda isterse enekelere) atış yapan oyuncu vursun ya da vuramasın, enekesi kalkar (şek-çik) ise tekrar atış yapma hakkı kazanmış olur.

Aşık Oyunu’nun Ankara Yenimahalle /Memlik Köyü ve Çorum’da oynanan yaygın bir varyantı da Gıynız Oyunu’dur. Oyun, çizgi ve kale oyunlarından farklı olarak değnekle oynanmaktadır. ¨Gıynız, emmenin ortasına dikilir. Oyunda amaç, gıynızı değnekle vurarak uzaklaştırmaktır. Ardından oyun başlar ve oyuncular, emmenin dışından değnekleriyle gıynıza atış yaparlar. Gıynız, emmeden dışarı çıktığı takdirde, güdekçi hemen onu oyun alanının içine geri getirir. Bu arada da diğer oyuncular, değneklerini almak için emmenin içine girerler. Eğer güdekçi, gıynızı yerine koyar ve emmenin dışına çıkamamış herhangi bir oyuncuya değerse, yeni ebe o oyuncu olur. Oyunun sonunda herhangi bir ceza yoktur¨ (Oğuz vd., 2007: 27). Başka bir varyant ise içinde saklambaç oyununu da barındıran Sütlü Kemik Oyunu’dur. Sütlü Kemik Oyunu da Ankara Bala ve Kırşehir yörelerinde oynanmaktadır. Oyuna başlama şekli Kale Oyunu’ndaki gibi aşığin alınarak her oyuncu tarafından belirlenmiş olan zemine sırayla atılmasıdır. ¨Oyuna ilk başlayan grubun ebe başı, kemiği (aşık kemiği) eline alır. Eneği eline alan ebe taşlardan yapılmış olan kalenin başında bekler. Diğer oyuncular da ebenin başında beklediği kalenin önünde arkalarını dönerek beklerler. Ebe elindeki kemiği “Sütlü Kemik” diye bağırarak atabileceği en uzak mesafeye fırlatır. Oyuncuların hepsi birden ebenin attığı aşığı bulmak için koşarlar. Kemiği bulan oyuncu, diğer oyuculara bunu belli etmeden kaleye (ebenin yanına) ulaşmaya çalışır. Eğer kemiği bulduğunu diğer oyunculara fark ettirir yahut oyuncular durumu anlarlarsa kemiği bulanın elinden almaya çabalarlar. Kemik aranırken tüm oyuncular birbirlerini kemiği bulduklarına dair kandırmaya uğraşırlar. Kemiği kaleye ilk getiren taraf oyunu kazanmış olur. Oyun, bu işlemin birkaç kez tekrarlanmasıyla oynanır. Kemiği en fazla kaleye getiren taraf oyunun galibi olur¨ (Oğuz vd., 2007: 24-25). Sütlü Kemik oyunu gibi Akkoç Karakoç Oyunu’da sözlü ifadelerle yönlendirilen bir oyundur. Oyun, yaygın olarak Konya’da oynanmaktadır. Oyunda oyuncular ortalığa atılan aşığı bulmaya çalışırlar. ¨Kemiği bulan grup örneğin Akkoç grubu ise “Akkoç, Karakoç’a binsin.” diye bağırarak kaleye doğru kaçmaya başlayan Karakoç grubu elemanlarını yakalamaya çalışır. Akkoç grubu ise, Karakoç grubunu yakaladıkları yerde sırtlarına binerek kendilerini kaleye kadar taşıtırlar. Kaçıp kaleye gelen her Karakoç grubu elemanı kurtulur. Oyun, puanlama ya da saat tutma şeklinde sona erer. Oyunun sonunda yenen taraf, yenilen tarafa önceden anlaşıldığı şekilde çeşitli yiyecekler aldırarak cezasını ödetir (Oğuz vd., 2007: 15). Aşık Oyunu’nda ceza veya ödül, yörelere göre benzer özellikler göstermektedir. Kars’ta oynanan Cız/Üç Beş On Oyunu’nda aşıklar her oyunda olduğu gibi sırayla atılır ve aşığın ulaştığı çizgide öncelik sırasına göre oyuna ilk kimin başlayacağı belirlenir. ¨Ortak bir sayı seçilir ve oyuncu o sayı kadar aşık dizer. Oyuncular karşı çizgiye geçer ve sıralamada sonuncu olan oyuncu dizilen aşığın başını belirler. Birinci olan ona “Baş ne taraf?” diye soru sorar. Buna karşılık olarak da sonuncu olan kişi “sağ” veya “sol” diyerek aşıkların başını belirler. Bu oyunda ana hedef başı vurmaktır. Başı vuran oyuncu bütün aşıkları alır. Eğer oyuncu başı değil de başka bir aşığı vurursa ve o aşık ile kendi aşığı olan “enek” i çizgi dışına çıkartırsa, o çıkarılan aşıktan itibaren başın zıt tarafındaki bütün aşıkları alır. Kalan aşıklar tekrar dizilir ve sıradaki kişiyle atışa devam edilir. Son atıcı da atışını yaptıktan sonra yerde aşık varsa; oyuncular atış sonrasındaki “enek”lerinin konumunu bozmayarak tekrar ters taraftan atış yaparlar ve bu yerdeki aşıklar bitene kadar oyun devam eder. Oyunun sonunda ceza yoktur (Oğuz vd., 2007: 21). Aşık Oyunu’nun verilen örnekler dışında Anadolu’da birçok ad ve farklı oynanış şekilleri de mevcuttur.

Aşık Oyunlarında oyuna başlamak için her oyuncunun sırayla aşık attığı ve belirlenen çizgiye yakın olandan uzak olan ağığa göre oyuncuların oynama sırasının belirlendiği görülmektedir. Aynı zamanda oyunların çizgiye dizilen, kuyuya atılan veya saklanıp bulunmaya çalışılan aşıklar bitene kadar devam ettiği anlaşılmaktadır. Yukarıda yer verilen Cız/Üç Beş On Oyunu’nda aşıkların bir çizgi üzerinde dizilip sağ veya sol baştan vurulmasıyla tüm aşıkların kazanılması ise oyunun yaygın bilinen kurallarındandır.

Nurmuhammedov (1987), aşık oyununun çocuklar için cazibesinin ne derece yüksek olduğuna dikkat çekerken, sabrı tükenen bir babanın bu oyun üzerine çocuğuna söylediği bir Karakalpak atasözünden şöyle bahsetmektedir: "Asık oynagan azar, top oynagan tozar, hemmesinende koy bagıp kötenjegenozar (Aşık oynayan zayıflar-cılız olur, top-futbol oynayan yırtık-sefil, perişan gezer, koyunları otlatan ise yağlı yer- yani karnını doyurur)". Nurmuhammedov’a göre, aşık oyunu çocuğa, atiklik, hızlı düşünme, el-göz koordinasyonunu sağlama, hesap yapma, arkadaşlık ilişkilerini geliştirme ve dürüstlük gibi birçok özellik kazandırmaktadır. Aşkun (2006), aşık oyununun çocukların nişan alma kabiliyetini arttırma ve dikkatlerini terbiye etme konusunda faydalı olduğunu, ancak çocukların bu oyunu oynarken çok fazla kir, toz ve hastalığa maruz kaldığını düşünen anne-babaların çocuklara mâni olunduğunu da ifade etmektedir.

Aşık Oyunu, aynı zamanda UNESCO'nun Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması 12'nci Hükûmetler Arası Komite Toplantısı'nda İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsilî Listesi’ne Kazakistan tarafından 2017 yılında kaydettirilmiştir. Aşık oyununun Türkiye’de herhangi bir kurum veya kuruluşu bulunmamaktadır. Ancak oyun, belirli kurum ve kuruluşların festival, etkinlik, şölen vb. faaliyetlerinde yer verilen geleneksel oyunlardan biridir.

KAYNAKLAR

And, Metin. (2007). Oyun ve Bügü (2. Baskı). İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.

Aşkun, Vehbi. Can. (2006). Sivas Folkloru ( Cilt I-II ). Sivas Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü.

Atalay, Besim. (1999). Divanü Lügat-it-Türk Dizini (4. Baskı). Ankara: Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Yayınları.

Elal, Melih. (2012). Dede Korkut (2. Baskı). İstanbul: Say Yayınları.

Elçin, Şükrü. (1987). ¨Türklerde Aşık Oyunu ve Bununla İlgili Adet ve Ananeler¨., V III. Milletlerarası Türk Folklor Kongresi Bildirileri. C.3, , III. Cilt. (s. 95-102.)

Huizinga, Johan. (2006). Oyunun Toplumsal İşlevi Üzerine Bir Deneme, Homo Ludens (2. Baskı). (Çev: M. A. Kılıçbay, Çev. ). İstanbul: Ayrıntı Yayınları.

Nurmuhammedov, Marat. (1987). ¨Karakalpaklarda Aşık (Kemik) Oyunu¨., III. Milletlerarası Türk Folklor Kongresi Bildirileri., C.3III. Cilt. s. 173-182. 

Oğuz, M. Öcal vd. (2007). 2004 Yılında Yaşayan Geleneksel Çocuk Oyunları. Ankara: Gazi Üniversitesi THBMER.

Özdemir, Nebi. (2006). Türk Çocuk Oyunları (1. Baskı). Ankara: Akçağ Yayınları.

Tanrıverdi, Mustafa. (2009). Karapapakların Anadolu’ya Göçü (1877-1914). Yüksek Lisans Tezi., Ankara: Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimleri Enstitüsü., Ankara.

Turan, Ahmet. (1991). Türk Kültürü Araştırmaları ve Doğu ve Güneydoğu Anadolu I. Ankara: Milli Folklor Yayınları -1, Genel Konular Dizisi - 1.

MADDE YAZARI

Prof. Dr. Muhsin HAZAR

ISBN

978-625-99966-0-8