Kabak OyunuÇevir
Hem eğlence hem de gençlerin zinde kalmaları için düzenlenen spor müsabakaları arasında sayılan oyunlardan biri olan Kabak/Kabah/Kabahi Oyunu binicilikte ve ok atıcılığında usta sporcular tarafından oynanan bir oyundur.
Türkçe bir kelime olan kabak (Mahmud, 1985: 1/382) bu oyunun dağıldığı coğrafyaya Arapça “remyü’l-kabak, meydânü’l-kabak” (Hıtat, 1998: 2/622-6), Farsça ise “kabak-bâzî, kabak endâzî” (Riyâzî, 1387: 152) olarak aktarılmıştır. Kabak, atlı okçuluk müsabakalarında kullanılan kabak şeklindeki hedeftir ve dolayısıyla bu oyunun adını almıştır. Kabak oyunu, bir meydanın ortasına dikilen uzun bir sırığın üzerindeki hedefe, dörtnala giden atın üstünden geriye dönerek ok atma usulüdür. Türkçe “kabak(g)” kelimesinden (Mahmud, 1985: 1/382) müsemma, yüksekteki hedefi vurma amaçlı bu oyunun menbaının Türklerin küçük yaşlardaki eğitimlerinin bir parçası olarak hareketli hedefi vurmaları olduğu düşünülebilir. Zira onların küçük yaşlarda koyun sırtında sincap, tavşan, tilki ve kuşları hedef ettikleri malumdur (Taşağıl, 2008: 163). Arap edebiyatının mühim isimlerinden Câhız (ö.869) Türklerle ilgili verdiği malumat arasında bu konuda “Türk; vahşi hayvana, kuşa, hedefe, insana, şekle, konmuş hedefe, pike yapan kuşa ok atar. Hayvanı hızlı sürerken arkaya, öne, sağa, sola, yukarıya, aşağıya ok atar. Hâricî, bir oku hedefe doğrultmadan Türk on ok atar” ifadesiyle onların maharetini dile getirmiştir (Câhız, 2017: 99). Bu avlanmanın sonucu temel yaşam ihtiyacı olarak tüketilen hayvanlardan aynı zamanda kuğu, doğan (kerkenez), kartal (tavşancıl), akbaba (karakuş), karabatak kuşlarının tüyleri, ok türüne göre azmayiş oku gibi farklı okların yele(k)lerinin imalinde kullanılmıştır (Kânî Bey, 2019: 128, 151; Yücel,1999: 286, 288).
Günümüzde ateşli silahlar ve motorlu taşıtların üretiminin ardından ok ve atın tarihi fonksiyonu kaybolsa da oyunun ilk oynanış tarihi M.Ö. 216 yılı Büyük Hun Devleti’nden Osmanlının son yıllarına kadar uzanmaktadır. Osmanlı ordusunda Kabak Oyunu ile savaş zamanında askerlerin motivasyonu sağlanırken ok atma kabiliyetlerinin geliştirilmesi ve korunması amaçlanmıştır (URL-1). Göktürk dönemine ait bir eyer kaşı üzerinde, XIII. yüzyıla ait bir Kuman Türkü’nün mezarında bulunan seramik kabartmada, XIII. yüzyıl Selçuklu minyatüründe ve XVI. yüzyıl Türk minyatüründe, geriye doğru ok atan atlı figürler tasvir edilmiştir (URL-2). Kabak okçuluğu konusunda ilk kayıtlar XIII. yüzyıla ait olup; Kabak atışları Memlûklerde, I. Baybars, Kalaun ve El-Eşrefü’l Halil devirlerinde yaygın hâle gelmiştir (Yücel, 1999: 38). Oyunun, ortaya çıkışında Memlûkler tarafından gerçek kabakla oynandığından, kabak oyunu adını aldığına dair bilgiler vardır. Sonraları, farklı Türk kültür çevrelerinde güvercin, ördek gibi kanatlı hayvanlarla, altın ve gümüş top, elma, ayna yahut kupa gibi kıymetli eşyalarla oynanmasına rağmen, oyunun orijinal adı muhafaza edilmiştir (URL-3). Latham ise konu hakkında Kabak Oyunu’nun ilk icra ediliş tarihine dair şimdiye kadar yazılı bir açıklama bulamamış olsa da, ‘shooting the gourd (kabağı vurma)’ oyununun Türkmenler ve Moğollar tarafından uygulandığı Orta Asya’dan Orta Doğu’ya getirildiği (1969: 258) iddia etmiştir.
Tarihi süreçte Türklerin göçer yaşamda Orta Asya’dan Ortadoğu’ya getirdikleri oyunun ana malzemesi olan kabak, zaman içerisinde malzeme değişikliğine uğramış ancak ismi olduğu gibi kalmıştır. Kabak olarak adı belirtilmese de bu oyunu anımsatan ögeler ilk olarak Oğuz Kağan destanının Uygurca nüshasında görülmektedir. Metnin 356. ve 366. satırlarında “…Oğuz Kağan, büyük bir kurultay topladı, nökerlerini il-künlerini çağırdı ve onlarla kengeşip oturdu ve o, büyük bir ordugâh (kurdurdu). Sağ yanına kırk kulaç bir direk (ağaç) diktirdi. Üstüne bir altın tavuk koydurdu. Altına bir ak koyun bağladı. Sol yanına kırk kulaç bir direk diktirdi. Üstüne gümüş bir tavuk koydurdu. Dibine bir kara koyun bağlattı…” (Bang-Rahmeti 1936: 30-2). Ebû Hayyân (ö.1344) da sözlüğünde, kabak kelimesini ok atışına hedef olan olarak tanımlamıştır. (Ebû Hayyân, 1309: 91). Bu bilgiye ek olarak bahsedilen direkteki hedefi vurma hadisesi ise Ebu’l-gazi Bahadır Han’ın (ö.1663) eserinde geçmektedir. “…ondan sonra Oğuz Han, altın evini (otağını) diktirdi. Sağ tarafta altı ak çadır ve sol tarafta altı ak çadır kurdurdu. Ve yine sağ tarafta başına altın tavuk tutturulan kırk kulaç bir ağaç diktirdi. Ve sol tarafta başına gümüş tavuk tutturulan kırk kulaç bir ağaç diktirdi. Ve sonra hanın emri ile bozokoğulları maiyetleri ile altın tavuğu, üçokoğulları maiyetleri ile gümüş tavuğu atla vurup attılar. Tavukları vuran kimselere çok nimetler verdi…” (Şecere-i Terakime: 43-44).
Diğer yandan İslam dünyasının bilinen en eski spor faaliyetleri peyder pey yazılı eserler içinde yer almaktadır. Kabak oyununun yer aldığı eserlerde oyunun başlangıcı ve çıkış noktasına dair net bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak 8. yüzyılın sonlarında hem yönetici hem de askeri sınıfın; disiplin, kondisyon ve stratejik zindeliğini sağlayan birer fenne dönüştüğü bilinmektedir. Furûsiyye ilmi olarak adlandırılan bu fenn; binicilik, atlı mızrak becerileri, yakın dövüş, silah kullanımı, çevgân/la‘bü’l-kürre, okçuluk (kabak vd.), avcılık, güreş, yüzme ve satranç gibi disiplinlerini de içerirken cesaret, yiğitlik, cömertlik erdemiyle, veterinerlik bilimi ve savaş sanatı ile ilgili de bilgiler barındırır (ibn Manzur 1992: 159; Ayalon, 2/952-955). Furûsiyye ilminde sayısız idman pratiği bulunur ve bahsi geçen her bir dal için “muallim” adıyla bir uzman vardır. Bunlardan birisi olan okçuluk ise kullanılan malzeme, kullanılış şekli, kullanılma amacı gibi nedenlerle farklı adlarla furûsiyye ilmine dâhil olmuştur. Kabak oyunu bu isimlerden biri olup tanımı Memlûk Dönemi kaynaklarında yapılmış aktif bir idman ve eğlence olarak karşımıza çıkmıştır. Hedef okçuluğu için egzersiz mahiyetindeki kabak oyunu hakkında Memlûk Dönemi müelliflerinden el-Makrîzî, oyunun oynanışı hakkında detaylı bilgi vermiştir (es-Sülûk, 1936: 1/2-518). At üstünde hedefe ok atmanın iki şekli hakkında Tayboğa el-Eşrefî el-Baklamişî el-Yunânî’nin (ö.1394), Kitâb gunyâtu’t-tullâb fî maʿrifeti’r-remî adlı eserinde; “… at üzerinde ṭurup oḳ atmaġı ėki nev῾dür beyt at üzerinde oḳ atmağun biri ḳıyġacı “قيغج” oldur kim yėre ata ve biri ḳabağidur bu adı ana Türkler ve Tatar ḳomışlar ve῾Arab dilinde nice dėrler ma‘lûm degüldür” ifadesiyle;
* Birinci atış, aşağıya doğru yöneltildiğinden kıygac adını almaktadır. Bu kabak eğitimine benzer ancak fâris (binici), yakın mesafeden alçak bir hedefe ateş edilmektedir (Nicolle-Mcbride, 1993: 8). Atış şeklini ise şu şekilde tanımlar: Yere nişan koyarlar ve o nişana seğirtirler. Düğünlerde veya savaşın olmadığı ferah zamanlarda oyun amaçlı bu kabağa ok atarlar. Kabak oyununa başlanmadan önce atıcılar bir yerde toplanırlar. Sonra teker teker birbiri ardınca at koştururlar. Atıcılar, hızlarını iyi ayarlamalıdır. Arkadaki öndekinden hızlı gitmemelidir. Hedefe koşan ve hedeften dönen arasında açıklık olmalıdır. Kabak oynanacak meydanın da düz olması gerekir. Şayet meydanın bir tarafı yüksekse atıcılar aşağıdan yukarıya doğru at koşturmalıdırlar. Rüzgârlı havada rüzgâr arkaya alınmalıdır. At, kabağın asılı olduğu ağaca yakın koşturulmamalı ve kesinlikle ağaca dokunulmamalıdır. Ağaç ile atıcı arasında en az bir kulaç mesafe olmalıdır. Ağaca dokunmak ölüme sebebiyet verebilmektedir.” (Tayboga, Bugyetü’l-Meram, 70a; Kesimli, 2017: 132).
* İkinci atış ise kişinin göğe doğru ateş ettiği kabak oyunu olduğunu ifade etmiştir. Tayboğa, bu atış şekline kabagı der. ¨Türk beyleri ağaç dikerler ve başına kabak geçirirler ve düğünlerinde ve eğlence zamanlarında ona ok atarlar¨ şeklinde tanımlar (Tayboga, Bugyetü’l-Meram, 70a; Kesimli, 2017: 132).
Her iki atış şeklinde de fâris, önce atını dörtnala tenkil eder sonra yine dörtnala sevk eder meydanın ortasında atış yaptıktan sonra dönerek (cevelân) bitirir. Buğyetü’l-merâm'da uygulama şekli şu şekilde izah edilmektedir: ¨…Zirâ kim Türk begleri ağac dikerler ve başına ḳabaḳ geçürürler ve anı dügünlerinde ve feraḥ vaḳtinde atarlar ve ėkincisine ḳıyġacı dėr ve ol oldur kim yėrde bir nişân ḳorlar ve ol nişâna segir dürler daḫı atarlar kimisi eyü segirdür ve atmaġa eyü gidür o eyü çıḳar ve atarken imkān olduġınca şarṭlarını ve aṣıllarını gözedür ve ol üstâddur beyt bu ėki dürlü atmaġı kim dėdü. (Buğyetü’l-merâm tz: vr.70b, 71a-b; Kesimli, 2017: 132).
Fârisin zinde kalmasını, göz-izan serencamını ve hızlı hareketini sağlayan bu egzersizler hassaten ortaçağ boyunca oyun başlığı altında birer savaş temrinidir ve okçuluk sahasındaki diğer idmanlar furûsiyyenin bu başlığında verilmektedir. Kabak oyunu ile ilgili ilk kayıtlar 1250-1517 yılları arasında merkezi Kahire olmak üzere devlet kuran Memlûk Dönemi'ne ait kayıtlardır. 14.-15. yüzyıl Memlûk coğrafyasında ilmin pek çok sahasında yazılan eserler günümüze ulaşmıştır. Tarih, coğrafya, tıp vs. alanlarda yazılan eserler gibi veterinerlik bilgilerinin de içinde bulunduğu ve Memlûklerin bedensel erkleri için birer rehber niteliğinde olan furûsiyye kitapları bu sahadaki önemli bilgileri günümüze taşımışlardır.Mevzubahis Arapça yazılan eserlerde bu oyunun ismi hep Türkçe kabak şeklinde geçmektedir. Eserlerdeki bilgilere atfen kabak oyununun isminin bu şekilde geçtiği, oyunun detaylarının verildiği hatta adıyla müsemma Meydânül-kabak olarak müstakil bir oyun sahası yapıldığı da kayıtlarda yer almaktadır. (Hıtat, 1998: 2/622-6; Kanat, 2004: 371-372; Çıplak, 2022: 26). Oyunun adından mülhem Tayboğa’nın kabak tabirinin Arapçada karşılığı olmadığı ve bu ismi Türk ve Tatarların koyduğuna dair ifadesi de delil niteliğindedir. Yıldıran, oyuna adını veren kabak kavramının Türkçe olduğunu ve Arapçaya remvü’l-kabak, meydân-ı kabak ve Farsçaya kabak-bâzî, kabak endâzî terkipleriyle geçtiğini (2012: 158) ifade etmektedir. May (2007) ise eserinde madde başı aldığı Ḳabak kelimesinin Arapça bir terim olduğunu ifade etmiştir.
Atlı okçu için tartışmasız en muhteşem ve zorlu beceri, kabağa nişan alıp onu vurmaktır. Sahada oynanan tüm oyunlar arasında, kabak tartışmasız görsel olarak en çarpıcı ve estetik açıdan hoş olduğu ifade edilmiştir. Kabak oyunu; kabak, cirit, çevgân veya at meydanı adı verilen özel spor alanlarında uygulandığı gibi, mesire yerlerinde ya da herhangi bir uygun arazide direk dikilerek oluşturulan geçici mekânlarda da oynanmıştır. Ahmed b. Abdullah Muhibbüddin et-Taberî (ö.1295) olarak bilinen Tahir el-Belhî’nin Kitabü’l-vazıh fi’r-remi ve’n-nuşşâb adlı eserinde Memlûk Dönemi kabak okçuluğuna ait en eski tasvir verilmektedir. Oldukça yalın çizimde, iki atlı bir direğin üzerindeki küresel hedefe ok atmaktadır. Kabak atışları Memlûklerde Sultan Baybars (ö.1277) döneminden itibaren önem kazanmıştır. İstanbul ve Kahire şehirleri, kabak oyunlarının merkezi konumunda olmuşlardır (Hıtat, 1998: 2/622-6; Paksoy, 1999: 140). Kabak Meydanı ميدان القبق; Kahire meydanlarının en eskilerinden olup Kahire’nin dışında ve doğusunda, Kal‘at el-Cebel ile Cebel el-Ahmer’in yanındaki Kubbetü en-Nasr arasındadır. Baybars bu meydanı 1267 yılında kabak ve askeri amaçlı oyunlar oynanması amacıyla inşa ettirmiştir. Bu meydan için Meydan el-Esved, Meydan el-‘Iyd, Meydan el-Ahdar, Meydan es-Sıbâk gibi isimler de kullanılmaktadır. Kaynaklar, Baybars’ın askerlerle mızrak dövüşü yaptığını ve ahır yakınında onlarla okçuluk antrenmanı yaptığını, memlûkleri becerileri konusunda eğitmeye teşvik ettiğini belirtirler. Kendisi her gün alıştırma yapmak için kaleden aşağı inip bu çalışmalara bizzat katılmıştır. Oyunlar zamanla birer saltanat geleneğine dönüşmüş ve bunlardan kabak oyunu üst sırada tercih edilen oyun haline gelmiştir. Oyun, 1273 yılında bir sünnet kutlamasının parçası olarak oynanmış (Buharalı, 1995: 68-72) sonra 1278-79’da saltanat düğününde yer bulmuştur. el-Makrîzî’nin anlattığına göre; Baybars binicilik tatbikatına gitmeden önce meydana önceden su serpilmesini istemiştir. Bir keresinde o kadar şiddetli yağmur yağmış ki, halktan alandan uzak durmaları emredilmiştir. Program mızrak dövüşüyle başlayıp kabak kurulup oyun oynanmıştır. Dereceye girenlere derecelerine göre büyük ödüller verilmiştir. Egzersizler gündüz saatlerinde yapılmıştır. el-Makrîzî bu spor/kondisyon/eğlence/geleneğin şemasını; emirlere verilen hediyeler, düzenlenen ziyafetler, hayır duaları, azatlığı verilmiş Memlûkler sultan ve ümeranın en iyi kıyafetleriyle at binip oyun oynamaları, binlerce olarak belirtilen seyirci şeklinde çizmektedir. Bu yarışmalar ve oyunlar genellikle sultanlarının ikamet ettikleri kalenin hemen altındaki Kabak Meydanı’nda olmuştur. Çeşitli sebeplerle düzenlenen bu yarışmalar esnasında sultanın emriyle görevlendirilen Memlûklerin sayısı bazen iki bini bulurdu. Bunlar pek gösterişli giyinmiş olarak meydana gelir atların üzerinde çeşitli askerî oyun ve yarışlar yaparlardı (el-Hıtât, 2/617, 622-626; es-Sülûk, 1/398, 2/97, 218, 252, 425, 3/3, 28, 306, 315). Memlûk dönemi furûsiyye eserlerinden Munyetü’l-guzât’ta atlı okçuluğun merhaleleri detaylı şekilde verilmiş ve eser bir ders kitabı mahiyetinde değerlendirilmektedir. Libreleri farklı yaylar ile farklı kalınlık ve ölçülerdeki oklarla yapılan antrenmanlarda giderek uzmanlaşan fârisler daha kısa aralıklarla dikilen direklerdeki hedefe dörtnala giden at üzerinden her iki tarafa ok atarak uzmanlaşmaktadırlar (Uğurlu, 1987: 116-117).
Mısır Memlûkler Devleti’nde de revaçta bir oyun olan Kabak Oyunu, Kahire’nin ileri gelenleri tarafından haftada iki kez “Mastaba” denilen meydanda oynanmıştır. Bu oyunlarda büyük bir kalabalık atlı grubu, hizmetçi ve köleler bulunmaktadır. Kabak oyunu atlı okçuların kabak biçiminde ve yüksek bir sırığa dikilen hedefi okla vurmaları prensibine dayanmaktadır. Oyun, Osmanlılar döneminde XVII. yüzyılda yasaklanmış; gösterilen tepkiler nedeniyle tekrar serbest bırakılmıştır (Yiğit, 2014: 19-20).
Moğolların sürek avları nedeniyle hareketli hedefi vurma yetisi düzenli aralıklarla yapılan temrine yani furûsiyye ilminden mülhemdir. Kaynaklarda bilgi bulunmasa da Moğolların da benzer talimleri bulunmaktadır. Bugün Moğolistan bombag harvaa isimli müsabaka, kabak oyununu andırmaktadır. Bu oyunda, sırıklar üzerine üç deri top asılır Moğol fârisi birinci topu ona yaklaşırken, ikinci topu yanından geçerken ve son topu da geçtikten sonra, yani geriye dönerek vurmak zorundadır. Oyunun en zor yanı süvarilerin atlarını yalnızca dizleri ile idare etmek zorunda kalmalarıdır (Uyar, 2017: 80-81).
Delhi Sultanlığı (1206-1526) ordusu da binicilik eğitimi, çevgân, avcılık, hedef okçuluğu, ağırlık kaldırma, boks ve güreş, kement atma vb. yaptıkları askerî tatbikatlar ve eğitimler sayesinde daima sağlam ve enerjik kalmışlardır. Egzersiz yöntemleri tamamen profesyonel olan okçular, zamanlarının çoğunu hedef taliminde geçirmişler kıygac ve kabak gibi furûsiyye egzersizlerinden ilkinde dörtnala giden atın üzerindeki okçu yerdeki bir toprak tümsek ya da benzeri bir şeyi hedef alırken kabakta ise bir kabağın direğin tepesine çekildiği ve okçunun altından geçerken iki atış yaptığı bir hedef olarak görülmektedir (Athar, 1987: 106).
Timurlular döneminde (1370-1507) ağırlıklı olarak satranç gibi savaş stratejisine yönelik oyunlar tercih edilirken sürek avları nedeniyle hareketli hedefi vurma amaçlı talimler de yapılmıştır (Roux, 2008: 79-82). Karakoyunlu ve Akkoyunlularda toy, eğlence ve şenliklerde kabak oyunu gibi furûsiyyeye dair oyunlar büyük önem taşımıştır. Oyunlar cesaret, güç, beceri ve dayanıklılık gibi özellikleri sınamak üzerine olup Türkmenlerin bu konudaki yetkinliği savaşçı ve çetin bozkır şartlarıyla mücadele ediyor olmalarından ileri gelmekteydi. Karakoyunlu Pîr Budak (ö. 1418) Yezd’de Kurban Bayramı günü Saadet Meydanı’na at üzerinde emirleri ile girmiş altın ve gümüşten yaptırdığı kabağı meydandaki direğe astırmıştı. Süvariler kabağı vurmak için ok atarken okunu bu altın ve gümüş kabağa değdirenler diz çöküp kabağı almıştır. Bu rekabete dayalı oyunlar, halkın katılımı ile gerçekleşmiştir (Arayancan, 2013: 123). Bâbür (ö.1530) hatıratında, amcası Ahmed Mirza’nın kabak atışındaki ustalığından cesurdu, oku fevkalâde iyi atardı. Oku ve tir-gezi hedefe (ilbasun) ekseriya isabet ederdi. Kabağı meydanın öbür ucundan ekseriya vururdu şeklinde bahsederken emirlerinden İslim Barlas’ın, otuz-kırk batmanlık kuvvet isteyen yayı çekip, oku tahtadan geçirdiğini ve Kabak Meydanının bir başından at koşturarak girdiğini ve yayını eline alıp gererek atıp kabağa isabet ettirdiğini yazmıştır (Bâbür, 2000: 28, 269). Safevî hükümdarı Şah İsmail’in (ö.1524) 1508’de Tebriz’e dönüşünü kutlamak için yapılan hazırlıklarda meydana uzun bir direk dikilmiş ve ucuna altın bir elma konarak kabak oyunu oynanmıştır. Kendisi de yarışmaya dâhil olmuş on elmadan altısını vurmuştur. Yarışmada elmayı düşüren kişi onun sahibi olmaktadır. Yarışma boyunca onar adet altın ve gümüşten olmak üzere yirmi adet elma kullanılmıştır. Çeviklik ve maharetin önemli olduğu oyunda, bu oyunu çok iyi oynadığı ve izlemeyi çok sevdiği kaydedilen Şah Sâfî’nin (ö.1642) beş atışta üçünü düşürdüğü kabak oyununda hedef olarak şişe konulmuştur. Oyundaki kurala göre at dörtnala koşarken atış yapılmalıdır. Direk geçilmiş ise arkalarına dönerek atış yapmışlar ancak anlaşıldığına göre arkaya eğilerek atış yapılmasına izin verilmemiştir. Okçunun düşürdüğü nesne daha sonra kendisine verilmiş ve Şah tarafından galip kişi ödüllendirilmiştir. Şişenin içine sikke konmuşsa yere dökülen sikkeler oradaki nökerlerin ve hizmetkârların olmaktadır. Bu başarıyı gösterene hil‘at ve yasavulan-ı sohbet unvanı verilmiştir. Şah Süleyman’ın (ö.1694) yaptığı gibi yarışma sonucunda ödül almaya hak kazanan kişi bazen Şah tarafından evinde ziyaret edilir, gitmeden önce hazırlık için kendisine bir miktar para gönderilir ve Şah bizzat onun evine gittiğinde onu tebrik ederek yemeğini orada yerdi (Erdoğan, 2017: 744; Veliyeva, 2007: 230-232).
Kabak oyunu Kazvin, Şiraz ve İsfahan gibi şehirlerde inşa edilen büyük meydanlarda oynanmaktaydı. Şah Abbas 1590’da İsfahan’da çarşı ve kervansarayların yenilenmesi ve restorasyonunu içeren projesine güneyde bir meydanın tesviye edilmesini ve at yarışı ve diğer oyunlar için kullanılabilmesi için nehirden gelen kumla kaplanmasını emretmiştir. Bu, daha sonra muhteşem Şah Meydanı olarak geliştireceği Nakş-ı Cihan olmuştur. Şah Abbas’ın Saadetabad, Nakş-ı Cihan ve Sahibabad meydanlarında kabak oyunu tertip ettiği ve bu nedenle meydanın zemini düzleştirilip oyuna uygun hale getirttiği bilinmektedir. Müsabaka öncesi atlar mazmar denilen küçük bir alanda ısındırılmmış ve düz zeminden ötürü kaymadan koşmaları sağlanmıştır (Blow, 2009: 40; Erdoğan, 2017: 744-745). 15 ve 17. yüzyılda Osmanlı Devleti’nde bir gösteri sporu olarak kabul edilen kabak oyunu gerek oyunun sergilenmesi gerekse işlevi açısından özel bir yer teşkil etmekte ve oyunun heyecan verici dinamik özelliği ile toplumun her kesiminden şenliklere katılan insanların bir araya gelerek yakınlaşmasına ve dayanışmasına ortam hazırlaması açısından önem arz etmekteydi. Kabak oyunu;
- Hünerli binici (fâris/cündî/süvari) yetiştirme eğitiminde,
- Çeşitli nedenlerle düzenlenen şenliklerde,
- Eğlenceli bir oyun olarak,
- Seferlerde ordunun moralinin yükseltilmesinde önemli bir yer tutmuştur (Yıldıran, 2002: 1173).
Yıldıran, Kabak Oyunu’nun, Osmanlı İmparatorluğunun çeşitli şehirlerindeki Kabak, Cirid, Çevgan ya da At Meydanı adı verilen özel spor alanlarında uygulandığı gibi, mesire alanlarında ya da herhangi bir uygun arazide direk dikilerek oluşturulan geçici mekânlarda da oynanabildiğini ifade etmiştir. Ayrıca Kabak Oyunu için meydanın tamamının kullanılmadığından, kabak direğinin etrafında belirlenen bir dikdörtgen alanla sınırlandırıldığından (2012: 161) bahsetmiştir.
Osmanlı Devleti’nde iyice yaygınlaşan okçuluk türleri, ciddi hazırlık antrenmanlarını zorunlu kılmaktadır. Bu amaçla, yeni okçuların yetiştirilmesi, yetiştiricilerin becerilerini korumaları ve halkın okçuluk heveslerinin tatmin edilmesine yönelik talepleri karşılayacak sivil ve askerî talimhaneler kurulmuştur. Ordu bünyesindeki okçuların idman yaptıkları askerî talimhaneler dışında, İstanbul’un çeşitli semtlerinde, hedef atışları yapılan ve spor salonuna benzer ticarethane hüviyeti taşıyan kırk beş kadar sivil talimhane bulunmaktadır. Edirne ve Bursa gibi şehirlerde olduğu gibi başka açık alanlarda veya şehir dışı mesire yerlerinde hedef atış hizmeti veren ücretli gezici talimhaneler de mevcuttur (Özgen, 2010: 384) Osmanlılarda, kırsalda olduğu kadar büyük şehirlerde geniş meydanlarda da kabak atışları yapılmıştır. Nitekim Edirne ve Trabzon’da özel kabak meydanları mevcuttur. Evliya Çelebi, 1653’te ziyaret ettiği Edirne’deki Kabak Meydanının Yeni Saray’ın Hasbahçe bölümüne ait geniş bir alanda olduğunu, ortasında üzerinde altıntop olan göklere uzanmış bir direk bulunduğunu ve bütün okçu ve silahşörlerin padişahın önünde altıntopa ok ve tüfek attıklarını kaydeder. Evliya Çelebi’nin gezileri esnasında tespit ettiği bir kabak oyun alanı da Bitlis’teki Çevgân Meydanı'dır. Çelebi’den naklen burada Han, göklere uzanan bir çam direğinin tepesinde bulunan gümüş tasa başarılı atış yapan okçulara gümüş bir tas hediye etmiştir. Trabzon’da olan meydanı Evliya Çelebi Zağanos kapısından dışarıda Kabak Meydanı vardır ki, bütün paşalar tatil günleri askeri ile o geniş meydana çıkıp cirit oynamışlardır. Gayet geniş bir meydan olduğundan ortasında üç kat gemi direklerini birbirine ekleyerek dikmişlerdir tâ tepesinde altın yaldızlı bir top vardır. Cündîler at sürüp o topa ok atarlar; top, vuran pehlivana ihsan olunur şeklinde tasvir eder (Evliya Çelebi, 1314: 457; Yücel, 1999: 40). Kafzâde Fâizî’nin (ö.1622) antolojik tezkiresi Zübdetu’l-Eş‘âr’da yer alan bir minyatürde İstanbul Atmeydanı’nda (1582), İbrahim Paşa Sarayı önündeki bir kabak atışı gösterilmiştir. Sultan 4. Murad (ö.1640) zamanında İstanbul’a elçi tayin edilen Fransız Sör Clausier du Loir, At Meydanı’nı: Türkler aynı yerde, at üzerinde ok da atarlar. Bu atışlar çok kere nişan alınmadan yapılır. Çünkü atışı, yaylarını arkalarında tutarak yaparlar. Hedefleri, çok yüksek bir gemi direğinin tepesine yerleştirilmiş bir bakır gülledir şeklinde tasvir etmiştir. Fransız seyyah Jean de Thèvenot ise 1655-56 yıllarına ait notlarında; Türklerin ok atışlarını daha ziyade hareket halinde yaptıklarını, atlarını koşturup duvara yerleştirilmiş bir toprak kaba hayli uzaktan isabetle ok attıklarını belirtir (Thèvenot, 1687: 35). Toprak ya da deri putalara at üzerinden yapılan atışlar aynı zamanda kabak okçuluğuna da hazırlık teşkil ediyor olmalıdır. At meydanındaki gösteriyi seyrettiğinde atların hızını ve gemsiz olarak sahada yer almalarını anlatan Tourneford da dönüş yapmak için büyük bir mesafeye gereksinim duymamalarını gemlerinin olmaması olarak açıklar (Tourneford, 2005: 40). Minyatürlerden günümüze ulaşan en detaylısı şüphesiz 2. Murad’ın (ö.1451) yabancı elçiler önünde kabağa ok atışıdır. Bu sahneyi tasvir eden Hünernâme minyatüründe Sultan, dörtnala at sürerken tam direğin hizasında geriye dönmüş ve adeta atın boynuna yatmış olarak altın yaldızlı bir hedefe ok atmaktadır. Sefer sırasında da konak yerlerinde uygun bir alanın ortasına kabak direği dikilerek kabak oyunu oynanmaktaydı. Cündîlerin becerilerinin korunması ve askerlerin morallerinin yükseltilmesine yönelik olması gereken bu tür faaliyetlerden birine, Lala Mustafa Paşa’nın Kafkasya, Azerbaycan ve Şirvan’a yaptığı seferde rastlanılmaktadır. Erzurum yakınlarında, çok sayıda atlının katılımıyla gerçekleştirilen oyun, Gelibolulu Ali’nin Nusretnâme’sindeki 1584 tarihli bir minyatürde tasvir edilmektedir. Erzurum yakınında bir vadide, Serdar Lala Mustafa Paşa huzurunda 1584 yılında sanki sağ ve sol elle her yöne atışı göstermek amacıyla tasarlanan Nusretnâme minyatüründe, iki okçunun kabağa, diğerlerinin farklı yönlere ok atışı yaptığı anlaşılmaktadır. Seyyid Lokmân’ın (ö.1601+) Hünernâme’sindeki Topkapı Sarayı tasvirinde yer alan Seferli Koğuşu ile deniz suru arasındaki alanda bir kabak direği bulunmaktadır ve burası da Kabak Meydanı olmalıdır (Yücel, 1999: 40-41).
Sadettin Yağmur Gömeç, Türklerde Eğlence ve Oyun Kültürü adlı çalışmasında (2021) “Kaynaklarda eski Türklerin “Kabak Oyunu” da dedikleri bir eğlence ve yarışma şekli görüyoruz ki, ünlü Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sine baktığımızda; Trabzon’daki Kavak Meydanında usta binici paşalar ve askerlerin tatil günlerinde, bir gemi direğinin üzerinde yer alan altın yaldızlı bir topa, dörtnala at koşturarak, ok attıkları ve vuranlara da hediyeler verildiği söylenmektedir. Ayrıca Sultan Şahruh hakkında pek çok bilgi veren Devletşah’ın eserinde; bayram namazından önce, Şahruh’un nezdine gelen elçiler şerefine okçuların bir kabağa nişan aldıklarına değinilmektedir.” ifadelerini kullanır. David Ayalon; genellikle mızrak egzersizlerinin yıllık mahmil alayı sırasında gerçekleştirildiğini, mevsimlerin değişimini belirtmek için bir çevgân oyununun oynandığını, kabağın “Mısır Bayramı” vesilesiyle sık sık büyük ölçekte ve büyük bir ihtişamla oynandığını, sultan ve büyük emirlerin oğullarının doğumu veya sünnetinde de icra edildiğini ifade etmiştir (Haarmann, 2013: 22). Öyleyse göçebe yapıları nedeniyle yaşamlarını devam ettirebilmek için avcılıktan savaşa kadar birçok alanda oku aktif olarak kullanan Türklerin sosyal yaşantısında ve kültüründe okçuluk, nişancılık, hedef okçuluğu ile ilgili çok fazla kelime bulmak mümkündür. Profesyonel olarak oynanışı ve eserlerde idman/eğlence örnekleriyle gördüğümüz üzere miladını at üzerinde ve yüksekteki hedefe ok atma eylemi olarak bozkır kavimleriyle ilişkilendirmek yanlış olmayacaktır.
Fiziksel kondisyonu zinde tutmak yoluyla askerî müdahalelere hazır ve nazır bulunmayı amaçlayan oyunlar, Türkiye Selçuklularında da hem halk hem de devlet nezdinde muteber olmuştur. Hareketli hedefi hareket hâlindeyken vurmak bu deneyimin askerî manası kadar müsabaka ve eğlence kısmı da mühimdir. Tüm Selçuklu sultanları, idari işleri ve savaş haricindeki zamanlarını dinç kalmak için talim, avlanma ve savaş oyunlarına ayırmışlar ve maiyetlerini bu konuda teşvik etmişlerdir. Abbasi Halifesi Nasır Lidinillah (ö.1225), Moğollara karşı Selçuklulardan yardım talep ettiğinde Türkiye Selçuklu Sultanı 1. Alâeddîn Keykubad (ö.1237), bu iş için Malatya sübaşısı Emir Bahâeddîn Kutuğca (Kutluğca)’yı görevlendirmiştir. Emir, beşbin tam teçhizatlı ve silahlı Selçuklu askerine, atlarına binmelerini emretmiştir. Fârisler, mızrak oyunu, ok atıcılığı, halka kapma (halka rubayi) gibi oyunlarla bildikleri bütün hünerleri hem halka hem de halifenin elçisine göstermişlerdir (ibn Bîbî, 1996: 282-283). Bu gösterinin elçiye yapılmasındaki maksat, bir tür siyasi telkin, medeni bir görünüm ve ülkenin refahının misafire takdimi manalarını taşıyan bir maharet ve güç gösterisidir (Çıplak, 2021: 259). Türklere has bir atıcılık oyunu olan kabak oyunu ile at yarışı, mızrak, ok ve gülle atma, halka kapma gibi oyunların bu dönemde en çok karşılaşılan spor aktiviteleri olduğu kaydedilmiştir (Ersan, 2006: 1/84 ve 2/82-83). Bu sosyal faaliyetler için sultanlar ve devletin ileri gelenlerinin meydanları kullandıklarına dair pek çok örnek vardır. Selçuklu saltanat nâibi Sahib Şemseddin Muhammed’in ikindi namazından sonra genellikle meydana gelip burada ok atmak, at sürmek gibi aktivitelerde bulunduğu bu minvaldendir (Metin, 2014: 145). Musul Atabeyliğinde kabak oyunu; sultanlar, emirler ve okçular tarafından icrâ edilmiştir. Musul Atabegi Nûreddîn Mahmud Zengî (ö.1174) Meydânü’l-ahdar’da kabak oyununu oynarken halk da onu seyretmiş, oğlu Melik es-Salih’in sünnet düğününde de bu oyunu icra etmiştir (Alptekin, 1989: 574; Buharalı, 2002: 118). Özgen ise Kabak Oyunu’nun, sadece şenliklerde değil; aynı zamanda sefer sırasında da konak yerlerinde uygun bir alanın ortasına kabak direği dikilerek oynandığından (2010: 382) bahsetmektedir. Kabak direğinin etrafında yapılan dairesel dönüşler esnasında atışların yapıldığı varyantları da mevcut olan (Yıldıran, 2002) Kabak Oyunu’nun oynanma şekilleri üzerine benzer yorumlar yapılsa da Yezd’de kurban bayramı günü halkın katılımı ile kabak oyunu oynatan Karakoyunlu Devleti hükümdarı Pir Budak, altından ve gümüşten kabak yaptırıp, meydandaki direğe astırırdı. Süvariler kabağı vurmak için atış yaparlar, kimin oku altın ve gümüş kabağa değerse diz çöküp kabağı kapma biçiminde rekabete dayalı oyunlar oynarlardı (Atıcı Arayancan, 2013: 123). Çetin, et-Taberî’nin at binicisine kabağa sağ tarafından yaklaşmasını ve sol tarafına doğru bir miktar eğilmesini ve dizlerini ahşap direğe vurmaktan sakınmasını öğütlediğini (2011: 82) söylemektedir.
Okçular için son derece popüler bir eğitim, yarışma ve sergileme biçimi olan kabak oyununun esas malzemesi kabaktır. Hafif olması ve yükseğe kolayca asılması gibi nedenlerle ilk zamanlarda furûsiyye eserlerindeki çizimlerden de anladığımız üzere su kabağı kullanılmıştır. Aşağıda belirtildiği üzere farklı malzemeler kullanılmasına rağmen oyunun orijinal adı muhafaza edilmiştir. Kabak Oyunu'nda hedef olarak kabak dışında kullanılan araçlar da olmuştur. Bu araçlar farklı şekillerde oyuna dahil edilmiş ve hedef olmuştur:
- Su kabakları en yaygın hedef iken zamanla bunların yerini altın veya gümüş gibi değerli bir metalden yapay bir kabak almıştır.
- Başka bir varyasyon da kuşların direğin tepesindeki bir kafeste olmasıydı. Burada amaç, kuşları vurmak değil, bir tür mandala vuran okla onları serbest bırakmaktır. Beveridge, Hindistan’da kabağın içine bir ördek konulduğunu belirtir (Beveridge, 1967: 6).
- Başka bir şekil ise kuşların direğe iplerle bağlanmasıdır. Okçu onları serbest bırakmak için hilal başlı bir okla ipleri kesmelidir.
- Bunun dışında güvercin, ördek gibi kanatlı hayvanlar, kavun, karpuz, elma kimi zaman ise içi altın dolu gümüş bir tabak, fincan veya şişe de altın ve gümüş top/elma/kupa gibi değerli eşyalar kullanılmıştır. Memlûkler son derece dikkatli bir şekilde oyun için hazırlanmışlar, silahlarını ve malzemelerini hazırlamışlar, süslü kıyafetleriyle bu etkinlikleri oldukça ciddiye aldıklarını göstermişlerdir. Özellikle genç emirlerin altın aksesuarlı ipek işlemeli giysileri hakkında bilgi verilmektedir. Oyun sırasında sultanın altın, gümüş ve kristal kaplarda şeker şurubu askerlerin ise su içtiği belirtilmiştir (el-Makrîzî: 3: 374-375).
Oyuncular kabak oyununu koreografik şeklide sırayla oynamışlardır (el-Makrîzî: 3: 374-375). Oynama şekilleri, oynanan meydan, kullanılan araç gereçler ve ölçüleri ile ilgili bilgiler, kaynaklarda ayrıntılı olarak aşağıdaki gibi yer almıştır:
1- Tayboga, el-Eşrefi el-Beklemişi el-Yunani’nin Bugyetü’l-Meram Gayettü’l-Garam adlı eserinde;
* ¨Kabak meydanının uzunluğunun, 60 ila 130 kulaç arasında olması gerektiğini söyler.
* Bu mesafenin uygununun 120 adım olduğunu açıklar.
* Oyunun icra edildiği meydanın düzlük olması gerekir.
* Meyilli arazide atış yapılacaksa, aşağıdan yukarı doğru atı sürmelidir.
* Meydanın tam ortasına uzun bir direk dikilip tepesine bir kupa, bir kuş tasviri ya da madeni bir top yerleştirilir.
* Süvari, meydanın başından girer, atını hızlandırıp direği geçerken arkasına dönerek hedefe ok atar.
* Sonra hızını azaltır, meydanın çevresinden dolaşarak eski yerine gelir.
Dikkat edilecek hususlar şunlardır: Atıcı, meydanı üç kısma ayırarak düşünmelidir;
-Atını önce rahvan sürmeli, okunu gezlemeli,
-ikinci kısma varınca dörtnala geçirmeli, direğe yaklaşırken yayını kaldırıp hedefi gözlemeli,
-Üçüncü olarak direği geçtiği anda arkaya dönüp atın boynu üzerine kaykılarak okunu atmalıdır.
Direğin hemen bir arşın dibinden yapılan atış makbul sayılır, ama direğe çarpma tehlikesi vardır. Bunu önlemek amacıyla, talim sırasında direkten iki yana birer arşın ip geçerler. Atışlarda direğin etrafına daire çizmek de faydalıdır. Süvari, atış başlamadan atın eyerini yoklamalı, eğri veya gevşekse, düzeltip sıkılamalıdır. Atın üzerinde doğru, durmalı, ayaklarını üzengiye sıkı basmalıdır. Başını çok kaldırmasın diye ata gem takılmalı ve gemin yuları bir ilmekle sol elin serçe parmağına geçirmelidir¨ (Tayboga, Bugyetü’l-Meram, 78b-80a; Yücel, 1999: 41-42; Kesimli, 2017: 140-142).
2- At meydanında düzenlenen 1582 şenliğinde Mısırlı cündîlerin de katıldığı Kabak oyununda;
- Oyun alanının uzunluğu 190 yay boyu olarak sınırlandırmıştır.
- Kabak direği ise 135 yay boyu uzaklığa ikinci kum yığınının iki yay boyu sol dış tarafına dikilmiştir.
- Yarışmacılar kopuş yerinden atını bırakıp ve kabak direğinin yanından geçerken geriye dönerek okunu atmalıdır.
3- Matrakçı Nasuh (ö.1564), silahşörlüğe dair eseri Tuhfetü’l-guzât’ta bahsi geçen meydanı şöyle tasvir eder:
- 243 metre olan meydanın sağ ve sol tarafına hedefler yerleştirilmiştir.
- Her iki tarafta da ilk hedef meydan başından 85 metre ileriye, ikinci hedef ilkinin 79 metre ilerisine, üçüncüsü ise ikincisinin 79 metre ilerisine dikilmiştir.
- Oyun sırasında bu hedef tablalarına (tam yanından ya da arkaya dönülerek ve yahut hedeflere tam varmadan) ok atılmaktadır.
- Bu hedeflerin hem alt hem üst tablası mevcuttur. Alt tablalar üzengi tablası görevini görmektedir.
- Sol tarafta ikinci hedefin yaklaşık 7 metre ilerisine yolun 3 metre dışına kabak sırığı dikilmiştir. Kabak sırığının yaklaşık 60 metre ilerisine ise gönder tablası dikilmiştir. Oyun esnasında gönderle bu tabla vurulmaktadır.
- Sağ tarafta ise meydan başından 63 metre ileriye üzengi tablası, bu tabladan 12 metre ileriye ise ilk kelle kumu dikilmiştir. Üzengi tablasının yüksekliği at üzengisi yüksekliğinde olup bu tablaya aşağı doğru ok atışı yapılmaktadır. Kelle kumunun üzerindeki kelleye ise oyun sırasında kılıç ile hamle yapılmaktadır. Kelle kumundan yaklaşık 44 metre ileriye yan tabla, ikinci kumdan 28 metre ileriye ise ikinci kelle kumu dikilmiştir (Kara, 2013: 25-28).
4- 8 metre yüksekliğindeki bir direk üzerindeki bir hedefe “Türk su kabağına” yukarı doğru tek bir küt ok atılır (Haarmann, 2013: 8).
Kabak oyunu, meydanın ortasına dikilmiş sırığın üzerindeki hedefe atını dörtnala hızla süren binicinin direğin dibine geldiğinde tam tepesinde ve direğin başına dikilmiş hedefe 180 derece yukarı dönerek ok atmasıyla geçekleşen bir oyundur. Dörtnala giden at üzerinden kabak direğinin yanından geçerken geriye dönüp atış yapıldığı gibi, merkezi direk olan bir çember içinden çıkılmadan atışın yapılması gibi çeşitli atış usulleri vardı (Beveridge, 1967: 5-6). İstanbul’da diplomat görevinde olduğu sıradaki gözlemlerini anlattığı eserinde Ogier Ghislain de Busbecq (ö.1592), kabak okçuluğunu at sırtında giderken arkaya ok atmak olarak etkili bir savaş taktiği olarak belirtmiştir. Bu taktiğin pratiği ise uzun bir direğin tepesine pirinç bir top koyup atlarını dörtnala direğe doğru sürdükleri ve direği geçince birdenbire arkaya dönerek topa ok attıkları şeklinde anlatmıştır. Uzun bir sırığın tepesine yanan bir top koyarak sırığı yere dikerler. Atlarını sırığa doğru son sürat sürerler. Tam sırığı geçtikleri sırada aniden geriye dönüp topa ok atarlar. Bu esnada at koşmaya devam eder. Bu manevraları pek sık ve uzun müddet yaptıklarından, at sırtında kaçarken geriye dönüp düşmanı okla vurmak melekesini kazanırlar (Busbecq, 1939: 126, 174-175).
Oyun ile ilgili olarak en teferruatlı bilgiyi el-Makrîzî ve ibn Tanrıverdî vermektedir. Ancak bu iki tarihçinin oyunun kuralları ve uygulanış tarzı ile ilgili olarak verdiği bilgiler birbirinden farklıdır:
- Bunlardan birinde, en az 20 metre yüksekliğindeki bir direğin üzerine ağaç bir disk ve altına yatay olarak bağlanmış bir çember konur, atlı okçular dörtnala at sürerek oklarını çemberden geçirmek kaydıyla disklere vurmaya çalışırlar. “Büyük bir meydanın ortasına uzunca bir direk dikilir ve üzerine de ortası delik olan kabak şeklinde yuvarlak bir tahta konurdu. Türkçede buna kabak denirdi. Bütün yarışmacılar sırayla atış yaparlar ve oklarını bu tahtanın ortasındaki delikten geçirmeye çalışırlardı.” (Hıtat, 1998: 2/622). Bu onların doğru atış yapmaları için bir egzersizdir. Bazen bir daire yerine gümüş veya altından içinde güvercinlerin olduğu bir hedef olur ve sonra oyuncular atlardan ok atarak alana girerler. Hedef veya güvercinlerin kabına kim çarparsa öncelik kazanır ve değerli metal kısmı kendisine alır (es-Sülûk, 1936: 1/2-518). Ancak burada atış yaparken atlılar hareketsiz durmaktadırlar (Haarmann, 2013: 8).
- Diğer bir uygulamada da uzunca bir direğin üzerine kabak şeklinde altından veya gümüşten yapılmış bir hedefin, içerisinde bir güvercin olduğu hâlde konması ve sonra da okçuların gelip atlarının üzerinde oldukları hâlde hareket halindeyken kabağa oklarıyla atış yapmaları şeklinde oynanırdı. Direğin tepesinde bulunan içi ince altın levhalarla donatılmış ve içine canlı bir güvercin kapatılmış kabak biçimindeki küreye ok atılır hedefi delerek güvercinin serbest kalmasını sağlayan atıcıya, altın bezemeli kabak ödül olarak verilir. “Bu oyun uzunca bir direğin üzerine kabak şeklinde altından veya gümüşten yapılmış bir hedefin, içerisinde bir güvercin olduğu halde konması ve sonra da atıcıların gelip atlarının üzerinde oldukları halde hareket halindeyken kabağa oklarıyla atış yapmaları şeklinde oynanırdı. Yarışmacılardan hangisi kabağa isabet ettirir ve aynı zamanda içerisindeki güvercini uçurabilirse ona hil‘at giydirilir ve kendisine vurduğu altından ya da gümüşten yapılmış olan kabak şeklindeki hedef verilirdi (Nücûm, 1992: 8/13-14).
- Bu oyunu oynayan fâris hızlı hareket etmeli ve bu durumdayken atış yapmalıdır. Atlar sahanın sonuna kadar cevelan etmelidir. Kabak oyuncusunun eğitimli bir kısrak alması ve atıcının oku fırlatmadan önce kabak oyununa alıştırması gerekir. Böylece at bunu görene kadar birkaç kez alana ve işarete doğru koşması ve girmesi için onu eğitebilir (ibnü’l-Furat, 13/1; Tevfik, 2014: 404).
- Savaş ve av şartlarına daha uygun, ilginç bir kabak atış formu daha vardır ki, kaynaklarda gerçekleşmesi en zor atış olarak vurgulanmaktadır. Kabak okçuluğunun bu varyantında atlı, eyerinin arkasına tutturduğu üç-dört metre yüksekliğindeki bir sırığın tepesine kabak geçirmekte, sonra dörtnala sürdüğü at üzerinde vücudun üst kısmıyla geriye dönerek kabağa ok atmaktaydı. Taberî, bu atışa ilişkin bir antrenman yöntemine yer vermektedir. Buna göre, eyerin arka tarafına bağlanan iki kargı boyundaki bir kuşağın diğer ucuna, içi talaş dolu deri veya kumaştan bir torba bağlanmakta ve at koşarken havalanan torbaya atış talimleri yapılmaktadır (Yıldıran, 2002: 10/1172).
III. Murad’ın (ö.1595) oğlu Mehmed için düzenlettiği sünnet düğününe katılan İngiliz seyyah John Sanderson’ın anlattığı atlı puta atışı gösterisi kabak oyununu andırmaktadır:
- Meydanın iki başına aynı yükseklik ve uzaklıkta dörder çakıl yığını yapılıp, tepelerine ağaç saplı hedefler dikilmiştir.
- 50 kadar okçu sipahi, bu iki öbek hedef arasında dörtnala at sürerek ve tam dönüş sırasında geriye ok atarak putaları vurdular.
- Tirkeşlerinden ok çıkarıp gezleyip atmaları hızlı olduğundan gözle takip etmek hemen hemen mümkün değildir.
- Atışları bazen sağ, bazen sol elleriyle yapıyorlardı. Başka bir tasvirde ise; • 10 zira‘ yüksekliğindeki yere dikilmiş bir çubuk üzerindeki tahta daireye ok ile nişan alırlardı.
- Ata binmiş bir okçunun, direğin tepesindeki altın veya gümüş kabak şeklindeki bir hedefe atış yapması sebebiyle bu adı almıştı. (Çetin, 2004: 22; Alptekin, 1989: 574; Buharalı, 2002: 117).
Memlûkler, kabak temrinini sık sık yapmışlar ancak geniş halk kitlelerinin de katıldığı bir organizasyon olmamıştır. Profesyonel askerlere özgü bu oyunun mantığı;
- Uzunca bir sırığın tepesine asılan su kabağına,
- Atını dörtnala süren fârisin değişik açılardan ve at üzerinde geriye dönmek suretiyle atış yapmasıdır.
Oyuncuların emir ve sultanlardan oluştuğu düşünülürse yetişkin sporu olarak addolunan kabak oyunu temelde ok atma yetisinden mürekkeptir. Bu minvalde meydanlarda okçuluk antrenmanları 7-8 yaşlarında başlayıp 10, 12 yıl devam etmekte ve böylece en küçük hedeflere dahi isabet kaydedilecek düzeye ulaştığını ifade edilmektedir (Busbecq, 1939: 124). Kabak oyunu, oyuncuları için bir talim işlevi görmektedir. Bunun dışında seyircisini gündelik hayatın dışına çıkararak özgür bir alan oluşturmakta bu alanda bireylerin ve toplumun yenilenmesini ve canlanmasını sağlamaktadır. Osmanlılarda özellikle savaş yenilgilerinden ve doğal afetlerden sonra bu olayların kamuoyundaki çöküntülerini unutturmak için kabak oyununa şenliklerinde sıkça yer vermişlerdir. Furûsiyye sahasına ilişkin eserler İslam medeniyetinde çok yaygın olan edebî bir türün bir parçasıdır. Abbasi halifesi Mütevekkil-Alellah’ın (ö.861) hizmetinde bulunan Horasan’ın profesyonel ordusunun komutanı ibn Ahî Hizam, bu dönemde iki bölümden oluşan tez risalelerinden ilkini Kitâbü'l-fûrusiyye ve’l baytara” adıyla yazmış ve burada hippoloji ve veterinerlik sanatlarıyla ilgilenmiştir. İkincisi at binme, silah, okçuluk ve çevgâna adanmıştır. Memlûk dönemi bu alanda belgelenmiş ve belgelere ulaşılabilriliği açısından önemli bir dönemdir. Hizâm’ın risalesi birçok defa istinsah edilmiş ve bu tür edebiyat, özellikle bu el yazmasının bir parçası olduğu halkın eğitimine yönelik eserlerin üretilmesi yoluyla çok yaygın hale gelmiştir. Mısır, Osmanlı hâkimiyetine girdiğinde buradaki furûsiyye eserleri ve Memlûk geleneği Osmanlı coğrafyasına geçmiştir. Burcî Memlûkleri dönemindeki eserlerde siyah mürekkepli çizimler, atların koşum takımı, kına ile boyanmış toynaklar ve atlıların boneleri gibi belirli ayrıntılara ayrılmış renkler mevcuttur. Bu sadelik, illüstrasyonun belgesel ve pedagojik amaçlarıyla bağlantılıdır.
Sahada oynanan oyunlar arasında Kabak Oyunu’nun görsellik bakımından ilgi çekici ve estetik açıdan zevk uyandırıcı olduğu söylenebilir. Memlûklerden sonra Osmanlılar ve Safevîler onların mirasını devam ettirmişlerdir. Bunun neticesinde Osmanlılar oyunu sadece miras almakla kalmamış; aynı zamanda tüm dünyadaki günümüz atlı okçuluk meraklıları tarafından “Türk oyunu” olarak etiketlendiği için oyunun sahipliğini de devralmıştır. Kabak oyununu içeren hikâyeleri yeniden inşa ettikten ve Memlûk saray kültüründeki gidişatı yönünden bir çerçeve oluşturduktan sonra spor etkinliklerinin barış zamanında savaşa hazırlık ve askeri fiziksel çeviklik dışındaki çeşitli amaçlar için sahnelendiği anlaşılmaktadır. Furûsiyye egzersizlerinin kapsayıcı bir ana motif üzerinde yürütülen törensel ayinlere dâhil edilmesi dikkat çekici başka bir unsurdur. Memlûk furûsiyye tatbikatları için birincil motivasyon askerî hazırlık olup devlet destekli spora dönüştürülmesi ile oyunlar; bir güç ve prestij timsali bakımından meşru bir statü kazanmıştır. Günümüzde Türkiye Geleneksel Spor Dalları Federasyonu bünyesine alınmış olan bu oyun denge, koordinasyon, beceri gibi motorik özelliklerin geliştirilmesine de katkıda bulunmaktadır.
KAYNAKLAR
Alptekin, Coşkun. (1992). Musul Atabegliği. Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi (DGBİT). C. 8. İstanbul.
Atalay, Besim. (çev.). (1985). Kaşgarlı Mahmud, Divanü Lügat'it Türk Tercümesi. Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.
Athar, Ali. (1987). Army Organisation under the Sultans of Delhi (13th and 14th century). Aligarh Muslim University. Alıgarh/India.
Atıcı Arayancan, Ayşe. (2013). “Karakoyunlu ve Akkoyunlularda Toy, Şenlik ve Eğlence Kültürüne Genel Bir Bakış.” Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi. 6(27): 119-126.
Ayalon, David. (1991). Furûsiyye. The Encyclopaedia of Islam (New Edition: EI2). C 2. B. Lewis-Ch. Pellat-J. Schacht (ed.), Leiden E.J. Brill.
Baburnâme "Babür 'ün Hâtıratı (haz. Reşit Rahmeti Arat). 2000. Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları.
Bang, Willy. (Gabdurreşid Rahmeti) (1936). Oğuz Kağan Destanı. İstanbul: İÜEF Türk Dili Semineri Neşriyatı.
Beveridge, Henry. (1967). Kabak-bâzî. İslam Ansiklopedisi. 6. İstanbul: Millî Eğitim Basımevi.
Blow, David Mervyn. (2009). Shah Abbas: The Ruthless King Who Became an Iranian Legend. London: I. B.Tauris.
Buharalı, Eşref. (1995). Mısır Türk Sultanlığı'nda Sünnet Düğünü Törenleri". Türk Kültürü Araştırmaları, XXXI/ 1(2): 3-79.
Buharalı, Eşref. (2002). “Sultan Nureddin Mahmud Zengi”, Kafalı Armağanı, Ankara.
Busbecq, Ogier Ghislain de. (1939). Türk Mektupları, Kanunî Sultan Süleyman Zamanına Ait Bir Frenk Sefaretnamesi. Hüseyin Cahit Yalçın (çev.). İstanbul.
Busbecq, Ogier Ghislain de. (1939). Türkiye’yi Böyle Gördüm. Ayşe Kurutluoğlu (çev.). Tercüman 1001 Temel Eser. No:31.
Câhız. (2017). Fezâilü’l-Etrak (Türklerin Faziletleri). Ramazan Şeşen (çev.). İstanbul: Yeditepe Yayınevi.
Çetin, Altan. (2011). “Memlûk Devletinde Okçuluk.” Gazi Türkiyat. 1(9): 67-86.
Çıplak, Esra. (2021). Memlûklerde La‘bü’l-Kürre “Çevgân”. Ortaçağ Araştırmaları Dergisi. 4(2): 255-263.
Çıplak, Esra. (2022). Memlûklerde Eğitim ve Tören Alanları Meydanlar. XIX.-Türk Tarih Kongresi Özet Kitapçığı. Ankara.
Ebu Gazi Bahadır Han. Şecere-i Terâkime. Muharrem Ergin (haz.). Tercüman 1001 Temel Eser.
Ebû Hayyân el-Endülüsî. (1309). Kitabu’l-idrâk li-Lisani’l-Etrâk. İstanbul: Matba‘ai Âmire.
el-Makrîzî. (1936). Kitâbü’s-sülûk li-ma‘rifeti düveli’l-mülûk. Muhammed Mustafa Ziyâde (neşr.). 1/2 Kahire: Dârü’l-kütübi’l-mısriyye.
el-Makrîzî. (1997) Kitâb es-sülûk li-ma‘rifet düvel el-mülûk, Muhammed Abdulkadir Atâ. C 1. 1.Baskı, Beyrut: Dârü’l-kütübi’l-‘ilmiyye.
el-Makrîzî. (1998). Kitabü’l-mevâ‘iz ve’l-i‘tibâr fî zikri’l-hıtat ve’l-âsâr. Muhammed Zinhum Mediha eş-Şarkâvî (neşr.). C 2. Kahire: Mektebetü Medbulî.
Erdoğan, Eralp. (2017). Safevilerde Okçuluk ve Kabak Oyunu’na Genel Bir Bakış. Kerkük Çok Irak Değil- Prof. Dr. Eşref Buharalı’ya Armağan, Türk Tarihine Dair Yazılar II. Ankara: Gece Kitaplığı.
Erdoğan, Esra. (2022). ¨Sûrnâmelerde Eğlence¨. Gencîne Klâsik Türk Edebiyatı Araştırmaları Dergisi. 2(3).
Ersan, Mehmet. (2006). ¨Türkiye Selçuklularında Devlet Erkânının Eğlence Hayatı¨. Tarih İncelemeleri Dergisi. 21(1).
Ersan, Mehmet. (2006). ¨Türkiye Selçuklularında Halkın Eğlence Hayatı¨. Tarih İncelemeleri Dergisi. 21(2).
Evliya Çelebi. (1314). Evliya Çelebi Seyahatnamesi. C 3. Ahmed Cevdet Tab‘ı. 1.Baskı. Dersaadet Matbaası.
Gömeç, Sadettin Yağmur. (2021). “Türklerde Eğlence ve Oyun Kültürü.” X. Uluslararası Türk Halkları Geleneksel Spor Oyunları Sempozyumu. (Sempozyum Tarihi 5-7.11.2021). KTMÜ - Geleneksel Oyunlar ve Spor Araştırma Enstitüsü. Bişkek.
Haarmann, Ulrich. (2013). Sports as Performance: The Qabaq-game and Celebratory Rites in Mamluk Cairo. (Ed. Stephan Conermann). C 5. Berlin: Printed in Germany.
ibn Bîbî. (1996). el-Evâmirü’l-ʿalâʾiyye fi’l-umûri’l-ʿalâʾiyye. (Haz.Mürsel Öztürk). C 1. Ankara: Kültür Bakanlığı 1000 Eser.
ibn Huzzâm. (?). Kitâbü’l-mahzûn fî câmi‘u’l-fünûn. Bibliothèque nationale de France. Département des manuscrits. No: Arabe 2824/1874.
ibn Manẓûr (1992). Lisânü’l-‘arab. C 6. Beyrut: Dârü’s-sâdır.
ibn Tanrıverdî. (1992). en-Nücûm ez-zâhire fî mûlûk mısr ve el-kahire. C 8. (neşr. Muhammed Hüseyin Şemseddin). Beyrut: Dâr el-kütüb el-‘ilmiyye.
ibn Tarabulusî. (?). Kitâbü’l-mahzûn li-erbâbi’l-funûn fî’l-furûsiyye ve la‘bi’r-ramh ve bunûdihim. Bibliothèque nationale de France. Département des manuscrits. No: Arabe 2826/1875.
ibnü’l-Furat. (1936-8). Tarihu ibn Furat (Tarihu düveli’l-mülûk). Konstantin Zurayk-Necla İzzeddin (neşr.). C 13/1. Beyrut.
Kanat, Cüneyt. (2004). ¨Memlûk Devleti’nde Askerî Bir Oyun: Kabak Oyunu¨. CIÉPO Osmanlı Öncesi ve Osmanlı Araştırmaları Uluslararası Komitesi 14. Sempozyumu Bildirileri. (haz. Tuncer Baykara). Ankara: Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Yay. 26(9).
Kanat, Cüneyt. (2007). ¨Memlûk Devleti’nde Eğlence Kültürü¨. Tarih İncelemeleri Dergisi. 22/1.
Kara, Ümran. (2013). Matrakçı Nasûh ve Eseri Tuhfetü’l-Guzât. Manisa: Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi.
Kesimli, Kutlay Reyyan. (2017). Kavsnâme: İnceleme-Metin-Dizin. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Çanakkale: Çanakkale On sekiz Mart Üniversitesi.
Latham, J. D. (1969). “Notes on Mamlūk Horse-Archers.” Bulletin of the School of Oriental and African Studies. (32): 257-267.
May, Timothy. (2007). The Mongol Art of War. Great Britain: Pen & Sword Military.
Metin, Tülay. (2014). ¨Selçuklularda Okçuluğa Genel Bir Bakış¨. Tarih Okulu Dergisi (TOD). (17): 131-153.
Mustafa Kânî Bey. (2009). Okçuluk Kitabı: Telhis-i resâilât-ı rumât, (haz. Kemal Yavuz, Mehmet Canatar). İstanbul: Fetih Cemiyeti Yay.
Nicolle, David-Angus Mcbride. (1993). The Mamluks 1250-1517 (Men Art-Arms). London: Osprey Publishing.
Osman, İmamoğlu, Mehmet, Türkmen ve Saiddin T. Azizbaev. (2012). ¨Surnamelerde Spor Motifleri¨. 21th International Sport Sciences Congress. Cholpon-Ata-Issık-Kol / Kyrgyzstan: Full Text Congress Book.
Özgen, Mutlu. (2010). “Osmanlı Şenliklerinde Bir Gösteri Sporu: Kabak Oyunu.” Acta Turcica Çevrimiçi Tematik Türkoloji Dergisi. 2(1), “Kültür Tarihimizde Yarış” Emine Gürsoy Naskali, Hilal Oytun Altun (ed.).
Paksoy, Hasan Bülent. (1999). Essays on Central Asia. Lawrence: Carrie.
Paterson, W. F. (1966). The Archers of Islam. JESHO. 9(2).
Paterson, W. F. (1970). Saracen Archery. London: The Holland Press.
Riyazi, Muhammed Rıza vd. (1387). Ferhengi nigârehâ-yı verezşî Îran. Tahran: İntişârât-i kemîte-i millî el-mepeyk-i cumhûrî islâmî İran.
Roux, Jean Paul. (2008). Büyük Moğolların Tarihi: Babür. Lale Arslan Özcan (çev.). İstanbul: Kabalcı Yayınları.
Taşağıl, Ahmet. (2008). İslamiyet Öncesi Devirlerde Türk Ordusu. Eskiçağdan Modern Çağa Ordu: Oluşum, Teşkilat ve İşlev. Feridun Emecen (ed.). İstanbul.
Tayboğa el-Eşrefî el-Baklamişî el-Yunânî. (?). Bugyetü’l-Merâm fî remmâyeti’n-nüşşâb. İstanbul: Telif Mahtutatu Ayasofya.
Tevfik, Eşref Samir. (2014). el-Hayvan ve’t-tayr fî’l-buyûti’s-sultâniyyetü’l-memlûkiyye. Benha Üniversitesi. Mısır: Külliyetü Adab. 29(2).
Thèvenot, Jean de. (1687). Travels of Monfieur de Thèvenot Into The Levant (Into I. Turkey, II. Persıa. III. The East-Indies). London: Printed by H. Clark, for H. Faithorne, J. Adamson, C. Skegnes, and T. Newborough.
Tourneford, Joseph de. (2005). Tournefort Seyahatnamesi. (ed. Stefanos Yerasimos). Teoman Tunçdoğan-Ali Berktay (çev.). İstanbul: Kitap Yayınları.
Türkmen, Mehmet. (2019). ¨Türk Halklarının Geleneksel Sporlardaki Ritüeller¨. Türk Halklarının Geleneksel Spor Oyunları VIII Bildiri Kitabı. Kahramanmaraş: Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi ve Kahramanmaraş Belediyesi Yayını.
Uğurlu, Mustafa. (1987). Münyetü’l-Guzat. Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay.
URL-1: https://www.atasporlari.org.tr/arastirmalar/unutulmaya-yuz-tutmus-geleneksel-oyunlardan-kabah-oyunu (Erişim Tarihi 06.11.2022).
URL-2/URL-3: https://www.tukav.org.tr/haber/turk-kulturunde-atli-hedef-okculugu-olarak-kabak-oyunu-ve-osmanlilardaki-gorunumu.html.html (Erişim Tarihi 07.11.2022).
Uyar, Mustafa. (2017). “Vahşi Hayvanlar Üzerinde Savaş Pratiği: Ortaçağ Moğol Ordularının Sürek Avları”. Timurlu Tarihine Adanmış Bir Ömür: 75. Doğum Yılında Prof. Dr. İsmail Aka’ya Armağan. (ed. Müsait Şamil Yüksel). Ankara.
Veliyeva, Zülfiye. (2007). Safevî Devlet Teşkilatı (Tezkiretü’l-mülük'e Göre). Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Yayımlanmamış Doktora Tezi.
Yıldıran, İbrahim. (2002). “Türk Kültüründe Atlı Hedef Okçuluğu Olarak Kabak Oyunu ve Osmanlılardaki Görünümü.” Türkler. C. 10, içinde (625-634), Ankara: Yeni Türkiye.
Yıldıran, İbrahim. (2012). “Osmanlılarda Atlı Hedef Okçuluğu Kabak Oyunu.” Anadolu Uygarlıklarında Spor. içinde (158-169), Kitabevi Yayınları, Ankara.
Yiğit, Rıdvan. (2014). Mısır Memlûkleri Devleti’nde El-Melik El-Eşref Barsbay Dönemi (1422-1438/ h. 825-841). Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Nevşehir: Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi.
Yücel, Ünsal. (1999). Türk Okçuluğu. Ankara: Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları.
MADDE YAZARI
Dr. Öğr. Üyesi Sümeyra Alan & Dr. Öğr. Üyesi Esra Çıplak
ISBN
978-625-99966-0-8