İletişim
Writer

Prof. Dr. İlhan Toksöz

Yağlı GüreşÇevir

Orta Asya’da ‘Küreş’ (Atabeyoğlu, 2000: 368; Soygüden, Toksöz, Özen 2020: 162) İsfahan’da güreş (Shadzi, Ataei, Nokhodian, Daneshmand, 2014: 241), Anadolu’da ve Balkanlarda güreş, etnospor formunda otantik müziğiyle Yağlı Güreş geleneksel özelliğini zenginleştirip koruyarak yedi yüzyılı aşan süredir varlığını devam ettirmektedir. Yağlı Güreşin yeryüzündeki temel sporu olan güreş yeryüzünde ki; insan ve topluluklarının varoluşuyla birlikte kendisinin ve kendisinden sonra gelen nesillerinin varlığını sürdürmesinde istifade ettiği ve oluşturduğu her türlü yaşayış birikimi kültürel değerlerinin yani medeniyetinin oluşum ve gelişimini sürdürmeye devam ettiği bunların yanında mücadele sporu olarak varlığını korumaya devam ettiğini anlıyoruz. Burada bir kez daha ifade etmeliyiz ki insanın varlığını koruma çabası ve kararlılığının sonucu olarak da güreş sporunun başladığı ileri sürülebilir. Bilinmektedir ki yeryüzünde farklı milletlerin farklı uygulama biçimleriyle ve daha çok güç gösterisi ve savaş sanatlarının bir parçası olarak tarih sahnesine gelen güreş sporu Türk soylu topluluklar tarafından özellikle sadece güç ve kuvvet kazanmak için yapılmakla kalmamış asıl olarak bu performans düzeyini yakalamanın zirve hedef olmadığını, bundan sonrasında nihai hedefin er kişi vurgusunda kimlik bulan mert ve dürüst aynı zamanda nefsine hâkim olmak olduğu anlaşılmaktadır (Toksöz, 2011:167; Toksöz, 2010: 88-101). İnsanoğlunun doğduğu ve büyüyüp gelişmeye başladığında doğal çevresini oluşturan ekosistemde varlığını sürdürmek için yaptığı mücadelenin de bir sonucu olduğunu ve buna güreş gibi yüksek yorgunluk içeren sporlar aracılığıyla daha kolay erişip sürdürebildiğini idrak etmesiyle yaygınlaşmanın da hızlandığını ve dünya genelinde farklı kültürel, etnik ve coğrafi yapılardan da etkilenerek biçimlenmenin/farklılaşmaların ortaya çıktığını ileri sürmek mümkündür (Toksöz, 2011: 167; Toksöz 2010: 88-101).

Hâlen günümüzde etnospor kimliğini UNESCO Listelerine girenlerle sınırlandırırsak, şimdilik Yağlı Güreş (Türkiye), Capoeira (Brezilya), Kökbörü (Kırgızistan), Taş Fırlatma (İrlanda) dışında özelde son on yılda otuzdan fazla etnosporun UNESCO İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Miras Temsilî Listesine başvurusunun olduğunu ileri sürülüyor (Fabian, 2021: 15-16). Peki temelde Orta Asya bozkırlarının güç koşullarında yaşayan insanların binlerce yıldır ve hâlen yaptığı güreş sporunun olduğu ve onun devamı olarak Anadolu coğrafyasında ilk olarak Karakucak formunda ortaya çıkan ve -farklı uygulama biçimleri olarak Aba Güreşi (Hatay ve komşu iller)- sonrasında Yağlı Güreşin asırlardır sürdürüldüğü Akdeniz Antalya (Elmalı, Kumluca, Belek vb.) ve Toroslar da Karadeniz (Samsun, Ordu) ve İç Anadolu (Tokat, Çorum) ile Marmara’da Kocaeli, Bursa, Balıkesir, Çanakkale , İstanbul, Tekirdağ, Kırklareli (Büyük Mandıra, Babaeski) ve en büyük finallerin merkezi Edirne (Kırkpınar Yağlı Güreşleri) oradan bugün de gönül sınırlarımızın içindeki Seçek, Alantepe, Koca Yusuf Güreşleri, Gostivar, Mamuşa, Prizren, Doğu Makedonya’da da yapılan güreşler nasıl ve neden geleneksel serbest güreşten çok daha zor ve güçlük içeren ‘Yağlı Güreş’e dönüştü? Bu satırların yazarının 1972 yılından itibaren bizzat etnospor’un bu branşının en büyük organizasyonu olan ‘Tarihi Kırkpınar Yağlı Güreşleri’ni kendisinin de doğum yeri olan Edirne şehrindeki bizzat merkezi olan Sarayiçi’nde takip edip bu konudaki tarihsel geçmişi de bilimsel süreçlerle sorgulayıp ortaya koymak ve insanlıkla paylaşmak hedefiyle yola çıkıp 1994 yılından başlayan millî ve Uluslararası Kongre, Sempozyum (15) ve Panellerle ve davetli yazarlık ve konuşmacı binlerce araştırmacının katıldığı organizasyonları projelendirip devletimizin kurumlarının bünyesinde gerçekleştirme çabasının hâlen erişilebilir sayıları binlerle ifade edilebilen bilimsel dokümanın ortaya çıkmasına neden olduğunu ifade etmeliyiz.

Aslında burada ifade edilenlerin dışında da yaşatılan dünya şampiyonaları yapılan çok sayıda etnospor niteliğinde güreşler de mevcuttur. Tabii ki bu ayrı bir çalışma konusudur. Bizim konumuz olan Yağlı Güreş’te yer alan sıradışılığı da net şekilde ortaya koymak gerekir. Özünde geleneksel bir spor branşı olarak bilinen Yağlı Güreş bilinen kayıtlara dayalı olarak yaklaşık 760 yıldan bu yana devam etmesi ve yenişene kadar süre sınırına bağlı olmaksızın yapılıyor olması bu konuda hâlen ortaya konulması gerekenlerin olduğunu ve araştırma yapmanın önemini de gündeme getirmektedir (Toksöz, 2011: 167; Toksöz, 2010: 88-101).

Yukarıda yer alan tespitler ve uygulamalar analiz edilmeye çalışıldığında, Anadolu’daki uygulamalarında ilk olarak Karakucak formunda bu sporu yapan Alperenler’in Balkanlara geçiş öncesinde çok daha zorlayıcı koşullardaki tüm vücudun yağlanıp, sade ve İslam inanç tefekkürünün de yansıması bir giysi olan Kıspet’le uygulamaya başlamış olmaları bu sporun ortaya yağlı güreş olarak çıkmasına da neden olmuş görünmektedir. Bu gelecekteki daha güç koşullara da kendilerini hazırlamalarına zemin teşkil etmiş görünmektedir. İlk olarak ülkemizde ortaya çıktığı kabul gören ve hâlen de en uzun süredir (760 yıldan daha eskiye tarihlenemiyor) yaygın olarak gerçekleştirilmesinin nedenlerinden birinin bu şekilde yağlı güreşen pehlivanların daha o dönemde fiziksel ve ruhsal dayanaklılıklarının normal bireylerden çok daha yükselmesini fark etmelerinden de etkilenmediğini biz ileri süremeyiz (Toksöz, 2011: 167; Toksöz, 2010: 88-101). Bize göre bu farkındalık Anadolu coğrafyasında çok sayıda düşmanla mücadele etmek zorunda kaldığı bilinen millet, topluluklardan olan Türklerin kendilerinin binlerce yıldır geleneksel sporu olan güreşi yani at binme ve okçuluk ile birlikte en iyi bildikleri sporu bu yeni güçlüklerle başa çıkmada da kullanmaya devam ettiklerini düşündürmektedir. Bunun için örnek tespitler olarak, hâlen de her yıl aynı coğrafya da iki yüze yakın Yağlı Güreş organizasyonuna katılan binlerce sporcu ve (minder güreşinin organizasyonlarını izleyenlerden) en az onlarca kat seyircinin izlemesi ileri sürülebilir. İlginçtir! Balkan coğrafyasında da en uzun süredir Yağlı Güreş organizasyonlarını yapan ve devam ettiren Türklerdir. Hatta bunun fütuhat geleneğinin ürünlerinin de yansıması olarak Balkan coğrafyasında vücut bulduğu ileri sürülebilir. Burada özellikle belirtilmelidir ki özünde nefse hâkimiyet olan Yağlı Güreş, ‘insanı yaşat ki devlet yaşasın’ şiarının da yansıması ve vücut bulmuş hâlidir. Çünkü İslam inancına tamamıyla uygun dua edilerek başlanan ve tamamlanan, başladığı günden bu yana dürüstlüğün, erdemliliğin, hoşgörü ve insana saygıyı yaşamlarının merkezine alan Türk soylu toplulukların Orta Asya bozkırlarından Anadolu’da Selçuklu ve Osmanlı İmparatorluğu dönemleri sırasında da Balkanlara yaptıkları akınlar öncesi ve sonrası geçtikleri tüm coğrafya özelinde başkent Edirne’nin fethi öncesi ve sonrasında Avrupa kıtasında da bu sporu yapmayı sürdürdükleri bilinmektedir (Toksöz, 2020: 62-69). İşte bu insanların da gelişim yolculuğunda Yağlı Güreşin güçlü, dürüst ve mertliğin erdemli insan olma yolculuğu sırasında sürekli yaşam alışkanlığı olarak yerini aldığı ya da yer verildiği anlaşılabilir (Toksöz, 2011: 167).

İleri sürdüğümüz bu hipotezin sporun yapıldığı yer ‘Er Meydanı’ adıyla da ‘kahramanlık ve cesaretin, güç ve yeteneğin gösterildiği yer’ olarak bu hedefe yönelimi teşvik ettiği anlaşılabilmektedir (https://sozluk.gov.tr, Erişim Tarihi: 25.07.2021).

Asırlardır iki kişinin soylu mücadelesine dönüşen güreşin kültürel kimliğini korumasına engel olmayıp, spor bilimlerinin performansa olan katkısının artmasıyla görsel, işitsel ve sportif muhteşem teknik ve stratejik oyunlarının hâlâ er meydanlarında binlerce pehlivan tarafından uygulandığı, izleyenlerin unutulmaz anlarının hafızalarına yaşadıklarınca unutamayacakları ritüelleriyle itiraf etmeliyiz ki muhteşem şölenler sunmaktadır (Toksöz, 2010: 88-101). Bu şölenlerin bünyesinde yer alan temel yapı taşları Er Meydanı, Davul Zurna Ekibi, Cazgır, Kıspet, Zembil, Yağ İbriği, Zeytinyağı (asiditesi %1’den az), Güreş Ağası, Pehlivanlar, Meydan ve Kule Hakemleri, Yağcı, Organizasyon Komitesi, Federasyon ve tabiki Yağlı Güreş Seyircisi ile yerel ve ulusal medya temsilcileri ile fotoğraf sanatçılarıdır.

Yağlı Güreş’in tarihsel süreçlerinde en fazla (26 yıl) başpehlivanlık almış olan Edirneli Kel Aliço, Edirneli Adalı Halil, Şumnulu Koca Yusuf, Gostivarlı Mülayim, Tekirdağlı Hüseyin Alkaya, Edirne Çömlekköylü Kara Emin, Bandırmalı Sabri Acar, Ordulu Mustafa Bük, Karamürselli Aydın Demir, Karamürselli Ahmet Taşçı, Denizlili Hüseyin Çokal, Babaeskili Nazmi Uzun, Antalyalı Hasan Tuna, Antalyalı Recep Gürbüz, Recep Kılıç, Antalyalı Cengiz Elbeye, Ordulu Recep Kara, Samsunlu Fatih Atlı ve Şaban Yılmaz, Orhan Okulu, Burdurlu Mehmet Yeşilyeşil, Antalya Kumlucalı İsmail Balaban, Antalyalı Osman Aynur, Edirne Trakya Birlik sporcusu İsmail Koç, Antalyalı Ali Gürbüz Başpehlivanlar final güreşleriyle de unutulmazlar arasındadır.

Cazgırlar yağlı güreşin olmazsa olmazları arasında olup Baş Cazgır olarak son elli yıldır Babaeski Büyük Mandıralı Şükrü Kayabaş ile bu yıl içerisinde Covid-19 pandemisinde kaybettiğimiz Bursa İznikli Pele Mehmet’i belirtmek gerekir. 1980’li yıllardan itibaren katılımcı sayısının artması ve müsabaka gün süresinin arttırılmaması kaynaklı süre sınırı en fazla 40 dakika müsabaka sonrası yeniş için puan alanın müsabakayı kazandığı uygulamaların başladığını ifade etmeliyiz (https://tgf.gov.tr/?p=44158). Yağlı güreşin yeryüzünde en yaygın yapıldığı ülke olan Türkiye’deki finallere 2381 (2019) ile 2160 (2021) pehlivanın katıldığı organizasyonların gerçekleştirilmesiyle ilgili yönetmelikler Türkiye Güreş Federasyonunca düzenlenmektedir (https://tgf.gov.tr/?p=44158). Hâlen 151499 toplam aktif sporcusu görünen federasyonun yıl içinde yaptığı organizasyonların çoğu yağlı güreş organizasyonudur (https://tgf.gov.tr/). Bunlara seyirci ilgisi de minder güreş organizasyonlarından yüksektir.

Yağlı güreşler yeşil ve doğal uzun çimenler üzerinde açık havada Nisan-Ekim ayları arasında yapılır. Yağlı güreşte yer alan kategoriler boy olarak tanımlanan toplam 14 kategoriyle yer almaktadır. Bunlar sırasıyla en küçük boydan itibaren:11 yaşında başlanan Minik 1, Minik 2, Teşvik 1, Teşvik 2, Tozkoparan, Ayak 1, Deste 1, Deste 2, Deste 3, Küçük Orta Küçük, Küçük Orta Büyük, Büyük Orta, Başaltı, Baş boyundan oluşur (https://tgf.gov.tr/?p=44158). Ayrıca En İyi Peşrev dalında da özendirme ödülleri verilir.

Krawietz ve Riedler (2020: 355)’in UNESCO Listelerindeki ve listeye girmeye aday çok sayıda eşsiz eserlerin olduğunu ifade ettiği Edirne şehrinde her yıl gerçekleştirilen Yağlı Güreş’in olimpiyatları niteliğinde ki Tarihi Kırkpınar Yağlı Pehlivan Güreşleri kültür etkinliği, Kasım (2010)’da UNESCO İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsilî Liste’sine dâhil edilmesiyle aslında ilgili sözleşmenin tam olarak kaydedilmesini işaret ettiği nitelikleri bünyesinde barındıran (Oğuz, 2013: 5) özgün etnospor kimliğinde bir etkinliktir. Müsabaka öncesi ısınma, yağlanma ve Peşrev çekerek müsabakaya kendini ve taraftarlarını ve seyircileri de Cazgırın okuduğu manileri ve Davul Zurna Ekibinin müzikleriyle hazırlamaya ve müsabaka önü ve sırasıyla bitişinde yaşanılanların tamamıyla ele alındığında orijinalliği şüphe götürmez bir niteliktedir.

Bize göre de Yağlı Güreş özellikle Türklerin göçebe hayattan, yerleşik düzene geçmesinde gönüllerin fethedilmesinin yerleşik düzende kalıcılık ve sürdürülebilirliğe taşınmasında yani farklı topluluklarla asırlarca bir arada yaşayabilmenin temel unsurlarından olmuştur (Toksöz, 2020: 82-89). Güven, yağlı güreşin ahilik geleneğinden etkilendiğini ve özelde ticari ahlak ve geleneklerinin de bu spora ve devlet sisteminin gelişimine katkıları olduğunu ifade etmektedir (Güven, 2003: 69-106). Sonuçta etnospor kimliğiyle Yağlı Güreş’in bir arada yaşama ve inancıyla nefse hâkimiyet tefekkürünün yansıması olduğunu ifade etmeliyiz. Bu dürüst ve adil yarışma kültürü günümüzde fair play olarak da adlandırılmaktadır. Günümüzde asıl geleneksel formun korunması gerektiği artık daha fazla dile getiriliyor.

KAYNAKLAR

Atabeyoğlu, Cem. (2000). Geleneksel Türk Güreşi ve Kırkpınar. Ankara: Türkiye Millî Olimpiyat Komitesi Yayınları.

Krawietz, Birgit; Florian, Riedler. (2020). The Heritage of Edirne in Ottoman and Turkish Times : Continuities, Disruptions and Reconnections. Germany: De Gruyter.

Güven, Özbay. (2003). “Geleneksel Okçuluk ve Güreş Sporunda Ahiliğin Etkileri” Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırmaları Dergisi. 69-106.

Fabian, Thomas, (2021). Endangered Species of the Physical Cultural Landscape: Globalization, Nationalism, and Safeguarding Traditional Folk Games. PHD Thesis. Canada: The University of Western Ontario.15-16.

Shadzi, Shahla; Ataei, Behrooz; Nokhodian, Zary; Daneshmand, Dana. (2014). Dermatophytes Contamination of Wrestling Mats in Sport Centers of Isfahan. Iran: Adv Biomed Res. 241. 

Soygüden, Aydoğan; Toksöz, İlhan; Özen, Tufan. (2020). “658. Tarihi Kırkpınar Yağlı Güreşlerine Katılan Seyircilerin Yağlı Güreş Teknikleri ve Başpehlivanlar Hakkında Görüşlerinin İncelenmesi”. Akademi Sosyal Bilimler Dergisi. 60-75.

Oğuz, Mehmet Öcal. (2013). “Terim Olarak Somut Olmayan Kültürel Miras”. Millî Folklor. 5-13.     

Türkiye Güreş Federasyonu: https://tgf.gov.tr/https://tgf.gov.tr/?p=44158 (ErişimTarihi: 26.07.2021).

Türk Dil Kurumu Sözlüğü: https://sozluk.gov.tr (Erişim Tarihi: 25.07.2021).

Toksöz İlhan, Photo, Fırat, Kamil. Günalan, Behiç. (2010). “A City of Tradition :Köklü Geleneğin Şehri”. Sky Life. 88-101.

Toksöz, İlhan. (2011). “Batı Trakya Türk Topluluğunun Rodoplardaki Buluşma Noktası: Seçek Yaylası Tarihi Seçek Yağlı Güreşleri ve Kültür Etkinlikleri”. Millî Folklor. 164-174.

Toksöz, İlhan. (2020). “Dürüst ve Adil Yarışmanın Rodoplarda da Yaşatılan Derin İzleri”. Beden Eğitimi ve Spor Bilimleri Dergisi. 82-99.

MADDE YAZARI

Prof. Dr. İlhan Toksöz

ISBN

978-625-99966-0-8